Assitej Türkiye Merkezi ve Ankara Üniversitesi
işbirliğiyle yapılan Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Çalıştayı: Çocuk Tiyatroları
Buluşmasında Beşinci Adım, 17 ve 18 Mart tarihlerinde Ankara’da
gerçekleştirildi. Bugünkü yazımda çalıştaya dair izlenimlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum. İlk olarak, çalıştay boyunca yapılan sunumlar sırasında
aldığım notları okuyucularla paylaşmak istiyorum. Çalıştayın kitapçığı henüz
yayına hazırlanmadığı için, konuşmacıların vurgu noktaları üzerinden bir rapor
oluşturdum.
Açılış konuşmasını yapan Doç. Dr Tülin Sağlam,
Türkiye’deki çocuk tiyatrosunun kuruluş ve gelişimi açısından devletçi
paradigmanın bir ürünü olarak geliştiğini belirtti. Eğer çocuk tiyatrosu
estetik bir deneyim alanı olarak gelişecekse, ilk olarak Cumhuriyet’in
kuruluşundan günümüze devam eden “eğitilmesi gerekli çocuk imajının”
tartışılması gerektiğini vurguladı. Örneğin salt Batılılaşmayı öğretmek üzere
hazırlanmış yüzlerce oyun metninde, sanatın özünden gelen öğreticilik
yerine açık biçim öğreticilik/kuru didaktisizm anlayışının olduğu söyledi.
Çocuklar için yazılmış ilk oyun metinlerinden birisi olan M.Kemal Küçük’ün 1935
yılında yazdığı “Tiyatro Dersi Oyunu” bu anlayışın tipik bir örneği olduğunu
söyledi.
Doç. Dr. Tülin Sağlam, çağdaş bir çocuk tiyatrosunun
gelişmesi için Assitej örgütlenmesinin yaptığı çalışmaların oldukça önemli
olduğunu söyledi. Son yıllarda gerek Türkiye’de gerek yurtdışında yapılan
festivaller sayesinde, çocuk tiyatrosu paradigmasının değişmeye başladığını
belirtti. Çalıştay vasıtasıyla bir araya gelen ve deneyimlerini aktaran herkese
teşekkür ederek açılış konuşmasını tamamladı.
Bu yılki ulusal 20 Mart Dünya Çocuk ve Gençlik
Tiyatrosu günü bildirisini hazırlayan Kocaeli Bölge Tiyatrosu yönetmeni Burhan
Akçin, bir işletme olarak çocuk tiyatrolarının güçlenmesi gerektiğini, esprili
bir anlatımla “dükkân olmayınca mal olmayacağını” vurguladı. Son dönemlerde
belediyelerde gerçekleşen ihale ve hizmet alımları kategorisine tiyatronun da
girdiğini, bu konuda atak davranmak gerektiğini ifade etti. Burhan Akçin, 1998
yılında Alaçatı’da yapılan 1.Çocuk Tiyatrosu çalıştayının sonuç bildirisini
okudu ve son yirmi yılda belli kararların alındığını ancak hayata geçirilmekte
zorlanıldığını belirtti.
“Mekân-Seyirci İlişkisi” bağlamında konuşan Tiyatro
Tem üyesi Ayşe Selen, çocuk tiyatrosunun sadece büyük salonlarda yapılır
algısının değişmesi gerektiğini, Tiyatro Tem’in kendini ifade etme biçimi
olarak çocuklara uygun mekânları tercih ettiğini belirtti. Konuşmasına Tiyatro
Tem’in Avrupa’da katıldığı festivallerden salon örnekleri göstererek devam eden
Ayşe Selen, çocuklara uygun salon tasarımlarında fuaye, askılıklar, tuvaletler,
koltuk, minder vs. detaylara inilmesi gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca
başarılı bir çocuk tiyatrosu çalışmasının yetişkinlere de zevk verebilmesi
gerektiğini, eğer yetişkin oyundan zevk alıyorsa beraberinde gelen çocuğun iki
kat zevk aldığını düşündüğünü söyledi.
Daha sonra ben konuştum, para toplama aracı
olarak görülen çocuk tiyatrosu anlayışının değişmesi adına neler yapılabileceğini
(bu konu hakkında daha önceden yazmış olduğum yazı http://mimesis-dergi.org/2009/11/dikkat-rant-var)
ve çocuk-gençlik tiyatrosunda tanıtım ve yayıncılık alanına dair yorumlarımı
aktardım. Çocuk-gençlik tiyatrosu alanında aydınlanmaya dayalı çalışmaların
yapılması gerektiğini, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı vs. platformlar
ile ilişki içinde olunması konusunda bazı önerilerde bulundum. Türkiye’de
gelişen bir alan olarak drama eğitimcileri ile işbirliği yapmanın ve ortak
eğitim süreçlerinin örgütlenmesinin yararlı olabileceğini belirttim.
“Çocuk Tiyatrosunda Oyunculuk ve Kurumsal
İlişkiler” başlığında söz alan Tiyatro Tempo Genel Sanat Yönetmeni Haluk Yüce,
çocuk tiyatrosu yapan oyuncuların çocukları kandırmaması gerektiğini belirtti.
Ayrıca sahnede ve yaşamda dürüstlüğün önemine vurgu yaptı. Çocuk tiyatrosu
oyunculuğunun bir atlama/geçiş alanı olarak değil, uzmanlaşma ve sürekliliği
içerecek şekilde yapılabileceğini belirtti. Nitelikli ve samimi bir oyunculuk
yapılmadığında, alana zarar verildiğini ve çocukların bile bunu hissettiğini
belirtti.
Haluk Yüce son dönemde alışveriş merkezlerinin
gelişmesinin nitelikli çocuk tiyatrosu etkinliklerine zarar verdiğini, AVM’lerde
çoğunlukla tüketime dayalı çocuk etkinliklerinin yapılmasına zemin
hazırlandığını söyledi. Çocuk tiyatrosu yapan özel tiyatroların gazete ilanı
vermesinin çok masraflı olduğunu, gazetelerin haber editörlerinin keyfe keder
biçimde basın bültenlerine yer verdiklerini söyleyerek yayıncılık sorunlarına
dikkat çekti. Son olarak, çocuk ve gençlik tiyatrosu alanında fikir hırsızlığı
ve etik ihlallerin sık yaşandığını, bu konuda gerek Assitej içinde, gerekse de
alanda tartışmalar yapılması gerektiğini vurguladı.
Okul öncesi eğitmeni Hanife Schulte “Erken
Çocukluk Dönemindeki Çocuklar İçin Tiyatro Sanatı” adlı sunumunda, 0-5 yaş
arası gruplar için estetik niteliği yüksek çocuk tiyatrosu yapabilmenin ön
koşulunun çocuğu bir birey olarak görmek olduğunu belirtti. Çocuğu salt
eğitilecek varlık olarak görmenin pedagojik anlamda sorunlar içerdiğini, erken
çocukluk döneminde çocukların esasen sembollerle öğrendiğini, bu yüzden
dramaturgların ve yazarların çocuklarla çalışması gerektiğini vurguladı. Ayrıca
çocuk tiyatrosu deneyiminde, yetişkinlerin de oyunlardan keyif alması için
çalışmalar yapılmasını önemli bulduğunu belirtti.
Antalya’da çalışmalarını sürdüren Tiyatro
Limpos’un üyesi drama eğitmeni ve oyun yazarı Ruteba Doğan, “Çocuğun Kim
Olduğunu Bilmek” adlı sunumunda, çocuk tiyatrosu yapacak kişilerin çocuğu
ayrıntılı bir şekilde tanıması gerektiğini söyledi. Çocuk tiyatrosu yapan
kişinin, tıpkı bir arkeolog gibi, çocuk alanını tanımak adına kazı çalışmaları
yapması gerektiğini söyledi. Örneğin yaş grubu gelişim özelikleri, çocukların
sevdiği espriler, dramatik yapının kurulması vs. konularında çocuğu tanımayan
yazarların kaba ve estetik yapıya zarar veren ürünler ortaya çıkaracağını
söyledi. Çocuk tiyatrosunda metin yazımı yaparken, anaokullarında çocuklarla
yaşadığı drama deneyimlerinden sıklıkla yararlandığını belirtti. “Üstüm
Çocuk Kokuyor” cümlesiyle sözlerini bitirdi.
Ankara’da çalışmalarını sürdüren Tiyatro Pembe
Kurbağa Genel Sanat Yönetmeni Ali Nihat Yavşan: “Çocuk Tiyatrosu
Uygulamalarında Sahnelemede Yaşanan Sorunlar” adlı sunumunda bebeklerle tiyatro
deneyimlerinden bahsetti. Detaylı olarak http://www.pembekurbaga.com.tr/AlNht-Art4.aspx
linkinden okunabilecek sunumda, akademi alanının sahadaki bazı çalışmaları fark
etmesi gerektiğini vurguladı. Çocuk tiyatrosu alanında Don Kişot’ların sayıca
artmasının önemine vurgu yaptı.
İzmir Tarla Faresi Tiyatrosu’dan Ayşe Hicran
Özgür ”Çocuk Tiyatrosunda Estetik” adlı sunumunda, bir kazı alanı olarak çocuk
tiyatrosu alanındaki kaynaklar olarak, kişilerin kendi çocukluk deneyimleri,
drama çalışmaları, çevremizdeki obje ve öyküleri gösterdi. Bir dramaturgla
çalışmanın kendileri açısından son derece yararlı olduğunu söyledi. Kırmızı
Erik Çekirdeği adlı son prodüksiyonlarında, oyuncunun dans, beden, ritm
kullanımı anlamında kendini güçlü tutmasının önemine vurgu yaptı. Assitej üyesi
gruplar arasında kaynak işlevi görmesi açısından, bir öykü havuzu
oluşturulabileceğini önerdi.
Ankara Üniversitesi antropoloji bölümü doktora
öğrencisi Bilge Serdar, “Çocuk ve Gençlik Tiyatrosunda Bir Estetik Deneyim
Olanağı Olarak “Dans” adlı sunumunda, estetik deneyiminin esasen duyular
yoluyla elde edilen bir deneyim olduğunu, kinestetik alanın çocuk tiyatrosu
tarafından keşfedilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’deki çocuk tiyatrosu
gruplarının anlatı dans ve soyut dans öğelerini ihmal ettiğini vurguladı.
Kuramsal bir çerçeve sunmak adına hazırlanmış sunumun bir bölümünü Bilge
Serdar’ın Dansın Estetik Doğası adlı yazısından (http://mimesis-dergi.org/2013/03/dansin-estetik-dogasi/)
okuyabilirsiniz.
BGST Tiyatro Boğaziçi üyesi İlker Yasin Keskin,
“Gençlik Oyunları Üretme Yöntemleri” adlı sunumunda Moliere Efendi, Selam Sana
Shakespeare ve Musahipzade ile Temaşa prodüksiyonlarından hareketle, gençlik
tiyatrosu oyun üretimi deneyimlerini aktardı. Oyunlardaki referans kaynağın
netleştirilmesi, üslup ve kurgu anlayışı, oyunların kurgu yapısı, anlatıcı
üslubu ve anlatı sahneleri, güncellik ve yerellik tartışmalarını aktaran İlker
Yasin Keskin, sunumun Mimesis dergisi için bir makaleye dönüşeceğini belirtti.
Tiyatro eğitmeni Yalçın Baykul ”Oyun ve Tiyatro
Pedagojisi” adlı sunumunda, Almanya’da Berlin’de yaptığı çalışmalardan ve Prof
Wolfgang Nickel’in tiyatro ve oyun pedagojisi konusundaki görüşlerinden
bahsetti. Almanya’da kalitesiz çocuk tiyatrolarına ayakkabı fırlatan bir çocuk
örneğinden bahsederek, seyircinin de niteliği belirleyici bir unsur olduğunu
belirtti.
M. Nurkut İlhan, “Oyun-Salon-Reklam-Arşiv” adlı
sunumunda, tiyatro meslek birliği olmamasını ve de tiyatro sanatının yasal
çerçevede hukuksuz olmasını eleştirdi. Festivaller sürecinde grupların
birbirini izleme konusunda hassas davranmadığını, akademi ve uygulamacılar
arasında kopukluk bulunduğunu belirtti. M.Nurkut İlhan, Assitej örgütlenmesinin
önemine vurgu yaparak sözlerini bitirdi.
Çalıştayın ikinci gününde Assitej üyesi tiyatro
grupları oyun çalışma sürecinde yaşadıkları deneyimleri aktardılar. Tiyatro Tempo
Genel Sanat Yönetmeni Haluk Yüce, Tiyatro Limpos Genel Sanat Yönetmeni Cem
Tatlı, Kocaeli Bölge Tiyatrosu yönetmeni Burhan Akçin, Tiyatro Tarla
Faresi’nden Ayşe Hicran Özgür ve de Tiyatro Bereze’den Firuze Engin grupları
adına yaşadıkları sanatsal deneyimleri aktardılar. Bu bölümde ön plana çıkan
vurgular, seyirci görüşlerine dikkat ederek oyunlarda değişiklik yapma,
disiplin ve topluluk içi çalışma sürecinin önemi, aile tiyatrosu kavramı oldu.
Kısa Değerlendirme:
2013 açısından çocuk ve gençlik tiyatrosu
alanında nelerin tartışıldığını öğrenmemiz açısından verimli geçen bir çalıştay
süreci olduğunu düşünüyorum. Beşincisi yapılan çalıştay, sayıca az da olsa
üretim ve akademik düzeyde samimi bir şekilde çalışma yapan insanları bir araya
getirdi. Zaten Assitej genel kurulunda da üyeler arasındaki eğilim, sayısal
çokluktan ziyade nitelik konusunda samimi davranarak üretim yapanların
birlikteliği şeklinde oldu. Yazımın son bölümünde gelecek vizyonuna dair bazı
tartışma başlıklarını vurgulamak istiyorum, henüz bir sonuç bildirisi
yazılmadığı için kişisel düşüncelerimi belirtmek istedim.
1) Türkiye’de çocuk
ve gençlik tiyatrosu alanı aydınlanma sürecini maalesef bitirememiş bir
alandır. Gerek akademik, gerekse oyunculuk eğitimi düzeyinde yapılması gereken
temel işler vardır. Çocuk tiyatrosundaki öncüllerin algılanması için
çevirilerin yapılması ve akademilerin-okulların eğitim sürecine çocuk-gençlik
tiyatrosu alanının eklenmesi gerekmektedir. Salt proje peşinde koşulmaması ve
aydınlanma çalışmalarına dair vizyon geliştirilmeli ve üretim yapılmalıdır.
2) Akademiler
düzeyinde çocuk tiyatrosu alanında çalışma yapan kişi sayısı yok denecek kadar
azdır. Lisans, yüksek lisans veya doktora düzeyinde ne tür çalışma yapıldığını
kanıtlayacak bir envantere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
3) Akademik
çalışmalarla, uygulamaya dönük çalışmaları bir araya getirecek atölye
çalışmalarına ihtiyaç olduğu açıktır. Uygulamadan kopuk bir kuramsal çalışma
kitabi kalmaya mahkûmdur. Bilimsel bilgiden beslenmeyen uygulamacılar ise
altı-boş ve yüzeysel kalacaktır. Çocuk tiyatrosu alanının bana kalırsa en büyük
sorunlarından birisi, dramaturji, oyun yazımı ve oyunculuk açısından çocuk
dünyasını kuşatan faktörlerin bilimsel verilerle analiz edilmemesidir. Sığ ve
ticari tiyatronun önüne geçebilme adına, toplulukların dramaturji çalışmalarına
önem vermesi gerekmektedir. Avrupa’daki uygulamalar salt biçimci denemeler
olarak görülmemeli, projelerin arkasında yatan düşünsel birikim de
değerlendirilmelidir.
4) “Çocuğu tanıma
adına” yapılacak çalışmaların günümüz digital dünyasını gözeterek yapılması,
özelikle yaş grubu gelişim özelikleri konusunda değişimleri fark etmek
gerekmektedir.
5) Küçük salonlarda
veya çocuklara uygun mekânlarda gösteri yapılmasının sağlanması için okul binalarını
gözeterek tiyatrocular tarafından öneriler yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu anlamda Avrupa’dan ayrışan bir konumumuz var, aşırı nüfusa sahip bir ülke
olarak, seyirci organizasyonunda değişiklik için model ve işletme bazında öneri
oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Popülerliği korumak ve marjinal hale
düşmemek için, turneler ve salon oyunları için deneyimli grupların model
oluşturması oldukça önemlidir. Hem salon işletmeciliği hem de turne deneyimleri
nedeniyle elini taşın altına koyan Tiyatro Tempo’nun model alınabileceğini
düşünüyorum. İstanbul’daki alternatif tiyatro mekânları aile tiyatrosu için
fikir oluştursa da, yaygınlığının henüz az olduğunu belirtmek isterim.
6) Çalıştay bir kez
daha gösterdi ki, oyun, drama ve tiyatro alanı birbiriyle ortak hareket etmek
zorunda. Son yıllarda gelişen drama ve tiyatro öğretmenlerinin çocuk
tiyatrolarına verebileceği destekler oldukça fazla. Bu konuda ortak bir söylem
ve tartışma gerekiyor elbette. Aynı şekilde çocuk tiyatrosu yapan kişilerin, drama
ve tiyatro öğretmenlerine katacağı büyük destekler var. Bu iki alanın birlikte
tartışması için zemin kurulması ve projeler geliştirilmesi yararlı olacaktır.
Özelikle uluslararası festival yapılan illerde, kurulacak işbirliği başlangıç
açısından önemlidir.
7) Çalıştay
süreçlerinde tarihselliği unutmama adına, arşiv çalışmalarına önem
verilmelidir.
“İlgililerin bilgisiz, bilgililerin de ilgisiz”
olduğu ülkemizde, deneyim paylaşımına dayalı çalışmaların çoğalması umuduyla ve
de 20 Mart Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu günü ve 21 Mart Newroz’u kutlayarak
yazımı bitirmek istiyorum.
Bilgi verici yazını ilgiyle okudum sevgili Bülent.
YanıtlaSilPaylaşımın için çok teşekkürler.
Son cümlende bilgililerin ilgisizliği ilgililerin de bilgisizliği çok doğru bence de.
Teşekkürler tekrar.