20 Kasım Dünya Çocuk Hakları
gününü kutladığımız şu günlerde, eğitimde ve sanatta çocukların geleceğini
karartan onlarca uygulamaya imza atılıyor maalesef. Örneğin 20 milyonun
üzerinde çocuk ve genç nüfusu olan bir ülkede, kültür ve sanat organizasyonu yapan
nitelikli kurumların, STK’ların ve yerel belediyelerin çocuk ve gençlere
yönelik nitelikli sanatsal ürün sunmakta oldukça yetersiz olduğunu vurgulamak
isterim. Aslında sanat işletmeciliği terimleriyle konuşursak “alıcı” var, ancak
“ürün az”. Örneğin çocuğu olan eğitimli aileler, kendi çocuklarını
götürebilecek “eli yüzü düzgün” sanatsal etkinlik bulmakta zorluk çekiyor. Bu
talebe bile kurumlar tarafından yanıt verilse, ciddi bir seyirci potansiyeli
oluşacak aslında. Bu açıdan çocukların ve gençlerin nitelikli sanatsal ürünlere
erişim hakkını savunmak, bir anlamda çocuk haklarına önem vermekten geçiyor.
Değişen konseptiyle bu sene yirmi
birincisi yapılan İKSV İstanbul Tiyatro festivalinde, çocuk ve gençlik
etkinliklerinin düşük yoğunluklu da olsa gündeme gelmesi güzel bir gelişme
oldu. Festival direktörü Yrd. Doç. Dr Leman Yılmaz, Mimesis
sayfalarından okuyabileceğiniz söyleşisinde festivale yeni bir format
atıldığını vurguluyor. Bilindiği üzere bu seneki festivalde, iki çocuk
prodüksiyonu bir de panel yer almakta. Önümüzdeki festivallerde İKSV’nin
çocuklara ve gençlere özel projelerinin ciddi bir artış göstermesi, İstanbul
özelinde olumlu olacaktır.
Bugünkü yazımda, 21 Kasım Salı
günü 19:00-21:00 arasında İKSV Salon’da gerçekleşen “Türkiye’de ve Avrupa’da
Çocuklar için Kültür ve Sanat” adlı panele dair izlenimlerimi yazmak istiyorum.
Panele 40-50 arasında kişi izleyici olarak katıldı. Panelin moderatörlüğünü
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Dans Ana Sanat Dalı Başkanı Doç.
Tuğçe Tuna üstlendi. Konuşmacı olarak, Hollandalı sanatçı Farnoosh Farnia,
Zorlu Çocuk Tiyatrosu yönetmeni Gaye Çankaya, çocuk kitapları yazarı Füsun
Çetinel, İsveç’den UNGA KLARA grubu organizasyon yöneticisi Nisha Besera, ATTA
festival direktörü Hakan Silahsızoğlu ve Tuğçe Tuna yer aldı. Moderatör
katılımcıların deneyimlerini anlatmasını istedi, her katılımcı da görseller
eşliğinde kendi projelerinden bahsetti. Bu anlamda, tematik başlıklar altında
tartışma yapılan bir panel olmadığını belirtmek isterim. Seyirciler, farklı
sanatsal deneyimleri dinlemiş oldular. Aldığım kısa notlardan neler
konuşulduğunu anlatmak istiyorum.
İlk olarak söz alan İran asıllı
Hollandalı sanatçı Farnoosh Farnia, Amsterdam’da Theatre Degasten grubuyla yapmış
oldukları prodüksiyonlardan ve kendi öz yaşam öyküsünden bahsetti. Oyuncu ve
hikâye anlatıcısı Farnoosh Farnia, İran asıllı bir sanatçı olarak Hollanda’da
yaşadığı zorlu sanat serüveninden ve ayrımcılık uygulamalarından bahsetti. Grup
olarak, göçmenler, mülteciler, bedensel açıdan farklı gelişen bireylerle
(sağırlar, engelli çocuklar vs.) yaptıkları projelerden bahsetti. Farklı
kültürlerden gelen öyküleri bir araya getirerek çok fazla iş yaptıklarını
anlattı. Ayrıca 12 ve 19 yaş arasındaki gençlere yönelik eğitim bazlı
çalışmalar yaparak toplumsal açılım yaptıklarını vurguladı.
Çocuk kitapları yazarı ve
İngilizce öğretmeni Füsun Çetinel, çocuklara ve gençlere yönelik yaratıcı
yazarlık ve öykü yazarlığı atölye çalışmalarını anlattı. Ayrıca çok sayıda AB
projesinde de görev yapan birisi olarak, herkesin anlatacak bir öyküsü olduğunu
belirterek öykülerin evrensel gücüne vurgu yaptı. Öyküleri bir araya getirirken
farklı disiplinlerden (sanat tarihi, mimari, yaratıcı drama vs. ) ve hayalet
yazarlıktan yararlandıklarını vurguladı. Bu arada hayalet yazarlığın ne
olduğunu merak ettim. Meğerse böyle bir alan varmış. Hayalet yazarlık, asıl işi
yazarlık olmayan kişilerin, kitap yazmalarına yardımcı olmak olarak
tanımlanıyor. Örneğin ünlü bir işadamısınız, ya da bir politikacı, anlatacak
çok sayıda anınız var. Fakat yazma tekniğini bilmediğiniz için, bu işi size
profesyonel bir hayalet yazar yapıyor. İlginç!
Son yıllarda çocuk tiyatrosuna
güçlü destek veren Mehmet Zorlu Eğitim Vakfı, 2003 yılından beri çocuk
tiyatrosu prodüksiyonlarına sponsorluk yapıyor. Zorlu Çocuk Tiyatrosu son
yıllarda özelikle klasik çocuk masallarını “müzik-dekor ve kostüm” odaklı
prodüksiyon tiyatrosu konseptiyle sahneliyor ve yoğun Anadolu turneleri
yapıyor.
Zorlu Çocuk Tiyatrosu yönetmeni
Gaye Çankaya, otuz yıllık tiyatro kariyerinde, kendi çocuğu da olduktan sonra
çocukların nitelikli oyunlara ihtiyacı olduğunu fark ettiğini vurguladı. Zorlu
Çocuk Tiyatrosu projelerinde özelikle estetik algıyı güçlendirmek istediklerini
belirtti. Ayrıca her sene yapılan öykü yarışmasından (Bir Hayal Bir Oyun
Projesi ) seçilen bir öykünün oyunlaştırıldığını, bu sene İKSV’de yer alan
Karton Şehir projesinin de bu projeden üretildiğini belirtti.
İsveç’den UNGA KLARA grubu organizasyon
yöneticisi Nisha Besera konuşmasında, UNGA KLARA adlı tiyatro grubunun “ulusal
tiyatro” olarak tescillenme sürecini anlattı. UNGA KLARA 1975 yılında kurulan
ve Stockholm’de oldukça bilinen bir tiyatro grubuymuş. Irkçılık, cinsiyetçilik
ve kimlik sorunları üzerine projeler üretirken, bazen de çift-dilli projeler
yapılıyormuş. Nisha Besera, Avrupa’da son yıllarda kültür sanat alanındaki fon
kesintilerinden olumsuz etkilenmemek için, sosyal demokrat hükümete lobi
yaparak ayakta kaldıklarını anlattı. Nisha Besera, üzülerek de olsa, ancak
lobicilik sayesinde sanat yapmaya devam ettiklerini vurguladı. Unga Klara
grubu, 2017 yılında İsveç’in çocuk ve gençlik tiyatrosu için ilk ve tek ulusal
tiyatrosu olarak tescil edilmiş durumda.
ATTA festival direktörü Hakan
Silahsızoğlu, bu sene ikincisi yapılan ATTA-Uluslararası Çocuklar ve Gençler
için Sanat Festivalinin, sadece tiyatro festivali olmadığını, dans-performans,
animasyon vs. alanlarını da içerdiğini vurguladı. İngiltere’de tiyatro eğitimi
alan Hakan Silahsızoğlu, Türkiye’de Talimhane Tiyatrosunda çalıştığı dönemde
Beyoğlu Gençlik Tiyatrosu projesinde sorumluluk aldığını, burada yapılan
çalışmanın kendisine büyük ilham verdiğini söyledi. İstanbul gibi büyük bir
şehirde ciddi bir potansiyel olduğunu, amaçlarının da çocukların nitelikli
sanata erişimine destek vermek olduğunu belirtti.
Panel moderatörü Tuğçe Tuna ise,
çocukların ve gençlerin ücretsiz bir şekilde nitelikli sanat yapmaları için
çağdaş dans alanında yaptıkları etkinliklerin önemini vurguladı. Bilindiği
üzere Tuğçe Tuna, hem Türkiye’de hem de Avusturya ve Almanya’da projeler yapan
uluslararası bir dans sanatçısı. Tuğçe Tuna, Türkiye’de gençlerin bedensel
hareket özgürlüğünün gelişmesi için yaptıkları projeleri videolar eşliğinde
anlattı. Ayrıca çocuklar ve gençler için yenilikçi ve alternatif işler yapan
kesimlerin bir araya gelmesi ve örgütlenmesi gerektiğini vurguladı.
Konuşmalar sonrasında salondaki
katılımcıların görüşü alındı. Ben kendi konuşmamda, çocuklar ve gençlerin
çocukluktan bu yana örgün eğitim kurumlarında maruz kaldıkları “sanat
eğitiminin” yarattığı tahribatlara vurgu yaptım. Eğitim sisteminde ve özelikle
öğretmenler üzerinde bir değişim olmadan, kalıcı bir değişim yapılmasının
mümkün olmadığını vurguladım. Ayrıca çocuklar için üretilen niteliksiz sanat
ürünlerine, korsan tiyatrolara vs. karşı bilinçlenme oluşması gerektiğini, bu
yüzden de ASSITEJ gibi kurumlarla işbirliği yapılmasını önerdim.
Bir farklı izleyici de, yoksul
çocukların ve sokak çocuklarının festival etkinliklerinde izleyici olarak yer
bulabilmesi için ekonomik olarak neler yapılabileceğini aktardı. Askıda bilet
uygulaması ve sponsorluk gibi bazı çalışmaların yapılabileceği vurgulandı.
Çocukları ve gençleri önemseyen
nitelikli çalışmaların artması dileklerimle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder