29 Kasım 2017 Çarşamba

İKSV Panelinden İzlenimler

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları gününü kutladığımız şu günlerde, eğitimde ve sanatta çocukların geleceğini karartan onlarca uygulamaya imza atılıyor maalesef. Örneğin 20 milyonun üzerinde çocuk ve genç nüfusu olan bir ülkede, kültür ve sanat organizasyonu yapan nitelikli kurumların, STK’ların ve yerel belediyelerin çocuk ve gençlere yönelik nitelikli sanatsal ürün sunmakta oldukça yetersiz olduğunu vurgulamak isterim. Aslında sanat işletmeciliği terimleriyle konuşursak “alıcı” var, ancak “ürün az”. Örneğin çocuğu olan eğitimli aileler, kendi çocuklarını götürebilecek “eli yüzü düzgün” sanatsal etkinlik bulmakta zorluk çekiyor. Bu talebe bile kurumlar tarafından yanıt verilse, ciddi bir seyirci potansiyeli oluşacak aslında. Bu açıdan çocukların ve gençlerin nitelikli sanatsal ürünlere erişim hakkını savunmak, bir anlamda çocuk haklarına önem vermekten geçiyor.


Değişen konseptiyle bu sene yirmi birincisi yapılan İKSV İstanbul Tiyatro festivalinde, çocuk ve gençlik etkinliklerinin düşük yoğunluklu da olsa gündeme gelmesi güzel bir gelişme oldu. Festival direktörü Yrd. Doç. Dr Leman Yılmaz, Mimesis sayfalarından okuyabileceğiniz söyleşisinde festivale yeni bir format atıldığını vurguluyor. Bilindiği üzere bu seneki festivalde, iki çocuk prodüksiyonu bir de panel yer almakta. Önümüzdeki festivallerde İKSV’nin çocuklara ve gençlere özel projelerinin ciddi bir artış göstermesi, İstanbul özelinde olumlu olacaktır.

Bugünkü yazımda, 21 Kasım Salı günü 19:00-21:00 arasında İKSV Salon’da gerçekleşen “Türkiye’de ve Avrupa’da Çocuklar için Kültür ve Sanat” adlı panele dair izlenimlerimi yazmak istiyorum. Panele 40-50 arasında kişi izleyici olarak katıldı. Panelin moderatörlüğünü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Dans Ana Sanat Dalı Başkanı Doç. Tuğçe Tuna üstlendi. Konuşmacı olarak, Hollandalı sanatçı Farnoosh Farnia, Zorlu Çocuk Tiyatrosu yönetmeni Gaye Çankaya, çocuk kitapları yazarı Füsun Çetinel, İsveç’den UNGA KLARA grubu organizasyon yöneticisi Nisha Besera, ATTA festival direktörü Hakan Silahsızoğlu ve Tuğçe Tuna yer aldı. Moderatör katılımcıların deneyimlerini anlatmasını istedi, her katılımcı da görseller eşliğinde kendi projelerinden bahsetti. Bu anlamda, tematik başlıklar altında tartışma yapılan bir panel olmadığını belirtmek isterim. Seyirciler, farklı sanatsal deneyimleri dinlemiş oldular. Aldığım kısa notlardan neler konuşulduğunu anlatmak istiyorum.

İlk olarak söz alan İran asıllı Hollandalı sanatçı Farnoosh Farnia, Amsterdam’da Theatre Degasten grubuyla yapmış oldukları prodüksiyonlardan ve kendi öz yaşam öyküsünden bahsetti. Oyuncu ve hikâye anlatıcısı Farnoosh Farnia, İran asıllı bir sanatçı olarak Hollanda’da yaşadığı zorlu sanat serüveninden ve ayrımcılık uygulamalarından bahsetti. Grup olarak, göçmenler, mülteciler, bedensel açıdan farklı gelişen bireylerle (sağırlar, engelli çocuklar vs.) yaptıkları projelerden bahsetti. Farklı kültürlerden gelen öyküleri bir araya getirerek çok fazla iş yaptıklarını anlattı. Ayrıca 12 ve 19 yaş arasındaki gençlere yönelik eğitim bazlı çalışmalar yaparak toplumsal açılım yaptıklarını vurguladı.

Çocuk kitapları yazarı ve İngilizce öğretmeni Füsun Çetinel, çocuklara ve gençlere yönelik yaratıcı yazarlık ve öykü yazarlığı atölye çalışmalarını anlattı. Ayrıca çok sayıda AB projesinde de görev yapan birisi olarak, herkesin anlatacak bir öyküsü olduğunu belirterek öykülerin evrensel gücüne vurgu yaptı. Öyküleri bir araya getirirken farklı disiplinlerden (sanat tarihi, mimari, yaratıcı drama vs. ) ve hayalet yazarlıktan yararlandıklarını vurguladı. Bu arada hayalet yazarlığın ne olduğunu merak ettim. Meğerse böyle bir alan varmış. Hayalet yazarlık, asıl işi yazarlık olmayan kişilerin, kitap yazmalarına yardımcı olmak olarak tanımlanıyor. Örneğin ünlü bir işadamısınız, ya da bir politikacı, anlatacak çok sayıda anınız var. Fakat yazma tekniğini bilmediğiniz için, bu işi size profesyonel bir hayalet yazar yapıyor. İlginç!

Son yıllarda çocuk tiyatrosuna güçlü destek veren Mehmet Zorlu Eğitim Vakfı, 2003 yılından beri çocuk tiyatrosu prodüksiyonlarına sponsorluk yapıyor. Zorlu Çocuk Tiyatrosu  son yıllarda özelikle klasik çocuk masallarını “müzik-dekor ve kostüm” odaklı prodüksiyon tiyatrosu konseptiyle sahneliyor ve yoğun Anadolu turneleri yapıyor.

Zorlu Çocuk Tiyatrosu yönetmeni Gaye Çankaya, otuz yıllık tiyatro kariyerinde, kendi çocuğu da olduktan sonra çocukların nitelikli oyunlara ihtiyacı olduğunu fark ettiğini vurguladı. Zorlu Çocuk Tiyatrosu projelerinde özelikle estetik algıyı güçlendirmek istediklerini belirtti. Ayrıca her sene yapılan öykü yarışmasından (Bir Hayal Bir Oyun Projesi ) seçilen bir öykünün oyunlaştırıldığını, bu sene İKSV’de yer alan Karton Şehir projesinin de bu projeden üretildiğini belirtti.

İsveç’den UNGA KLARA grubu organizasyon yöneticisi Nisha Besera konuşmasında, UNGA KLARA adlı tiyatro grubunun “ulusal tiyatro” olarak tescillenme sürecini anlattı. UNGA KLARA 1975 yılında kurulan ve Stockholm’de oldukça bilinen bir tiyatro grubuymuş. Irkçılık, cinsiyetçilik ve kimlik sorunları üzerine projeler üretirken, bazen de çift-dilli projeler yapılıyormuş. Nisha Besera, Avrupa’da son yıllarda kültür sanat alanındaki fon kesintilerinden olumsuz etkilenmemek için, sosyal demokrat hükümete lobi yaparak ayakta kaldıklarını anlattı. Nisha Besera, üzülerek de olsa, ancak lobicilik sayesinde sanat yapmaya devam ettiklerini vurguladı.  Unga Klara grubu, 2017 yılında İsveç’in çocuk ve gençlik tiyatrosu için ilk ve tek ulusal tiyatrosu olarak tescil edilmiş durumda.

ATTA festival direktörü Hakan Silahsızoğlu, bu sene ikincisi yapılan ATTA-Uluslararası Çocuklar ve Gençler için Sanat Festivalinin, sadece tiyatro festivali olmadığını, dans-performans, animasyon vs. alanlarını da içerdiğini vurguladı. İngiltere’de tiyatro eğitimi alan Hakan Silahsızoğlu, Türkiye’de Talimhane Tiyatrosunda çalıştığı dönemde Beyoğlu Gençlik Tiyatrosu projesinde sorumluluk aldığını, burada yapılan çalışmanın kendisine büyük ilham verdiğini söyledi. İstanbul gibi büyük bir şehirde ciddi bir potansiyel olduğunu, amaçlarının da çocukların nitelikli sanata erişimine destek vermek olduğunu belirtti.

Panel moderatörü Tuğçe Tuna ise, çocukların ve gençlerin ücretsiz bir şekilde nitelikli sanat yapmaları için çağdaş dans alanında yaptıkları etkinliklerin önemini vurguladı. Bilindiği üzere Tuğçe Tuna, hem Türkiye’de hem de Avusturya ve Almanya’da projeler yapan uluslararası bir dans sanatçısı. Tuğçe Tuna, Türkiye’de gençlerin bedensel hareket özgürlüğünün gelişmesi için yaptıkları projeleri videolar eşliğinde anlattı. Ayrıca çocuklar ve gençler için yenilikçi ve alternatif işler yapan kesimlerin bir araya gelmesi ve örgütlenmesi gerektiğini vurguladı.

Konuşmalar sonrasında salondaki katılımcıların görüşü alındı. Ben kendi konuşmamda, çocuklar ve gençlerin çocukluktan bu yana örgün eğitim kurumlarında maruz kaldıkları “sanat eğitiminin” yarattığı tahribatlara vurgu yaptım. Eğitim sisteminde ve özelikle öğretmenler üzerinde bir değişim olmadan, kalıcı bir değişim yapılmasının mümkün olmadığını vurguladım. Ayrıca çocuklar için üretilen niteliksiz sanat ürünlerine, korsan tiyatrolara vs. karşı bilinçlenme oluşması gerektiğini, bu yüzden de ASSITEJ gibi kurumlarla işbirliği yapılmasını önerdim.

Bir farklı izleyici de, yoksul çocukların ve sokak çocuklarının festival etkinliklerinde izleyici olarak yer bulabilmesi için ekonomik olarak neler yapılabileceğini aktardı. Askıda bilet uygulaması ve sponsorluk gibi bazı çalışmaların yapılabileceği vurgulandı.

Çocukları ve gençleri önemseyen nitelikli çalışmaların artması dileklerimle!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder