Alain Badiou, Başka Bir Estetik
adlı kitabında sanat, felsefe ve tiyatro ilişkisi üzerine görüşlerini
ifade eder. Yaz dönemi çalışmalarımda esasen teorik okuma çalışmaları
ile ilgilenmem gerektiği için, bugünkü yazımda kitaptaki iki makale
üzerine okuma notlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Yazıda yorumsuz
bir şekilde Alain Badiou’nun görüşlerini özetlemeye çalıştım.
Alain Badiou’ya göre, sanat ve felsefe
ilişkisinin kaynağında Platon’un Devlet adlı kitabında şiir, tiyatro ve
müzik hakkında verdiği ihraç kararı vardır. Platon’un mimetik sanatları
ideal devletinden kapı dışarı atmak istemesi, sanatı yasaklama
eğilimidir. Diğer bir uçta ise sanatsal üretime sofuca kendini adama
eğilimi vardır. Alain Badiou’ya göre sanat ve felsefe arasında karmaşık
bir düğümlenme ilişkisi vardır. Sanat sürekli kendisini yenileyerek ve
biçim değiştirerek felsefeyi ve filozofları zorlamıştır. Felsefi
kuramlar tarih boyunca sanatı yasaklama ve sanata tapınma arasında gidip gelmiştir.
Alain Badiou sanat ve felsefe ilişkisini anlayabilmemiz açısından üç tane şema önerisi ortaya koyar. Bunlar;
- Didaktik şema
- Romantik şema
- Klasik şema
Didaktik şemanın ana tezi, sanatın
gerçekliğe (hakikata) kadir olmadığı ya da her türlü gerçekliğin
(hakikatın) sanatın dışında olduğu görüşüdür. Bu görüş sanatın
kanıtlanmamış bir hakikatın görünüşü olduğu şeklindeki Platoncu
görüşlere dayanır. Alain Badiou’ya göre Platon’un mimesisi tehlikeli
bulması ve onunla kavga etmesi, sanatın gerçeklik ile ilişkisinin
sonucudur. Sanat eşyanın değil, hakikat etkisinin taklididir. Platon’a
göre sanat sahte bir hakikatin, yani hakikatimsizliğin (un semblant de verite) büyüsüdür.
Didaktik şemaya göre sanat ya mahkûm
edilmeli ya da salt bir araç olarak kullanılmalıdır. Örneğin sıkı
gözetim altında tutulan sanat, dışarıdan buyrulacak bir hakikatin
görünüşü ya da büyüsü tarafından geçici olarak denetlenebilir. Sanat bir
duyu öğretimidir, normu eğitimdir. Eğitimin normu da felsefedir. Alain
Badiou’ya göre, didaktik şema olanaklı bir sanatsal denetimi savunur.
“Çünkü sanatın kadir olduğu hakikat ona
dışarıdan geliyorsa, sanat eğer bir duyu öğretimiyse, bundan çıkan sonuç
-ki bu can alıcı bir noktadır- şu olacaktır: Sanatın “iyi” özü sanat
eseriyle değil, eserin halk üzerindeki etkileriyle hasıl olur. Rousseau
şöyle yazacaktır: “Gösteriler halk için yapılır, mutlak nitelikleri de
ancak halk üzerindeki etkilerine göre belirlenebilir”
Romantik şema ise didaktik şemanın
karşıtıdır. Romantik şemanın tezi, yalnız sanatın hakikate kadir
olduğudur. Bir anlamda sanat gerçek hakikattir. Sanat özne olarak mutlak
olandır, ete kemiğe bürünmedir. Sanatın dehası, metaforik anlamda
çarmıha gerilme ve dirilmeyi gerçekleştirmesidir.
Alain Badiou’ya göre, sanatı
denetlemenin kabalığı ile sanata bağlanmanın esrikliği arasında üçüncü
bir seçenek olarak klasik şema durmaktadır. Aristoteles’ın sanat ve
felsefe arasında bir tür barış anlaşması yapmasını sağlamasının iki
temeli vardır:
“a) Sanat hakikate kadir değildir (didaktik şemanın savunduğu gibi), özü mimetiktir, ait olduğu düzen görünüşün düzenidir.
b) Bu durum (Platon’un sandığının aksine) vahim bir durum değildir. Vahim değildir, “çünkü sanatın ereği hakikat
değildir kesinlikle. Aristoteles sanatı bilginin değil, bambaşka bir
şeyin düzenine dâhil edecek, böylelikle Platon’un kuruntusundan
aklayacaktır. Bu başka şey- kimi zaman catharsis diyecektir Aristoteles
buna- tutkuların, görünüşe yapılan bir aktarımla bertaraf edilmesidir.
Sanatın kesinlikle bilişsel ya da ifşa edici değil, sağaltıcı bir işlevi
vardır. Sanat kuramsal olana değil terimin en geniş anlamıyla etik
olana bağlıdır. Bundan çıkan sonuç şudur: Sanatın ölçüsü, ruhu
duygulanımların tedavisi bakımından göstereceği yararlılıktır.”
Alain Badiou’ya göre klasik şemanın
tezlerinden iki sonuç çıkarılabilir. Birincisi sanatın ölçütü “hoşa
gitmektir”. Hoşa gitmek sayısal bir çoğunluk kuralı değil, katharsisin
etkili olduğunun bir işaretidir. “Hoşa gitme”nin göndermede bulunduğu
şey gerçeklikle kurulan özdeşleşme ilişkisi ile ilgilidir. Klasikler,
gerçeğin imgeselleştirilmesine gerçeğe-benzerlik (vraisemblance) adını
verirler. Klasik şemada sanat bir kamu hizmetidir.
Alain Badiou’ya göre, sanat ve felsefe
arasındaki barış hakikat ve gerçeğe benzerlik arasındaki sınırın tespit
edilmesiyle ilgilidir. Didaktizmde sanat dışsal bir hakikat tarafından
eğitsel amaçlarla kullanılır. Romantizmde her türden öznel gerçekliğe
izin verilir. Klasisizmde ise sanat arzuyu esir alacak ve arzuların
benzerlerini önererek arzu aktarımını eğitecektir. Alain Badiou’ya göre,
20 yüzyılda bu şemalar dışında yeni bir şema önerilmemiştir. 20
yüzyıldaki kitlesel eğilimler, Marksizm, psikanaliz ve Alman
yorumbilgisidir. Alain Badiou bu eğilimler üzerine tespitlerde bulunur.
Alain Badiou’ya göre, Marksizm didaktik, Alman yorumbilgisi romantik,
psikanaliz ise klasik şemadan beslenir.
Alain Badiou’ya göre, Marksizm didaktik
şema ile paraleldir. Örneğin Brecht’in incelikli ve yaratıcı
düşüncesinde, genel ve dış kaynaklı bir hakikat, yani bilimsel bir
hakikat vardır. Brecht diyalektik materyalizm kuramına son derece
bağlıdır ve bu görüş felsefidir. Alain Badiou’ya göre, Brecht siyaset ve
diyalektik materyalist felsefe arasında yargılama yapan Stalin çeşnili
bir Platoncu’dur. Brecht’in nihai hedefi “diyalektiğin dostları
cemiyeti/toplumuna ulaşmaktı”, tiyatrosunun hedefi bu topluma ulaşmanın
bir aracıydı. Yabancılaştırma/mesafelendirmenin amacı da, gerçek olanın
dış kaynaklı nesnelliğini göstermekti. Brecht’in büyüklüğü Platon’un
anti teatral düşüncelerini, teatral bir şekilde hayata geçirmiş
olmasıdır. Epik tiyatronun anlamı hakikate ulaşma cesaretini vermesidir.
Heideggerci yorumbilgisi ise romantik
şemadan etkilenir. Varlığın geri çekilmişliği ile şiirin yorumunun
birleşmesi üzerinden gelir düşünceye. Şairin söyleyişi ile düşünürün
fikirleri birbirinden ayırt edilemeyecek biçimde iç içe geçer.
Psikanaliz ise, Aristotelesçi anlamda klasiktir. Lacan’ın ve Freud’un
sanat üzerine düşüncelerinde, sanat yapıtı bir aktarımı devreye sokar.
Simgesel olan arzuların nedeni gerçek tarafından belirlenir. Arzuların
katarsis yoluyla yönlendirilmesi, klasik şema ile psikanaliz arasındaki
ana benzerliktir.
Alain Badiou’ya göre, didaktik, romantik
ve klasik eğilimler doygunluk ve tıkanma noktasına gelmiştir. Başka bir
estetik tezi, Alain Badiou’nun sanat ve felsefe arasındaki dördüncü
düğümlenme tarzını önermesinden ibarettir.
Üç şemada ortak olan sanat ve hakikat arasındaki ilişkisidir. Kategori olarak ise içkinlik ve tekillik vardır:
“İçkinlik” şu soruya gönderecektir:
Hakikat, yapıtların sanatsal etkisine gerçekten içsel midir? Yoksa sanat
yapıtı dışsal bir hakikatin hepi topu aracı mıdır? “Tekillik” ise başka
bir soruya gönderecektir: Sanatın tanıklık ettiği hakikat mutlak
anlamda sanata has mıdır? Yoksa eser üreten düşünce başka söylem
türlerinde de dolaşıma girebilir mi?”
Ancak üç şema için, hem tekillik hem de
içkinlik mümkün değildir. Alain Badiou burada önemli bir noktayı
tartışır. Sanat ve eğitim ilişkisini sorgulayarak, sanatın eğitici
olduğunu öne sürer. Sanat hakikatler ürettiği için, eğitimde var olan
hakikatleri sorgulama amacında olduğu için, sanat üretiminin kendisi
eğitimdir.
Sanat üretimi özü itibariyle sonludur.
İlk olarak kendisini mekânda ve zamanda sonlu bir nesnellik olarak
teşhir eder. İkincisi tamamlanmışlık ilkesi, üçüncüsü ise kendi
sonluluğuna ilişkin soruları kendi içinde araştırır. Sanat üretimi, bir
olay tarafından başlatılmış ve bu olayın özne noktaları biçiminde
rastlantı sonucu kıvrımları açılmış bir sanatsal konfigürasyondur.
Tiyatro Üzerine Tezler
- Alain Badiou’ya göre, tiyatro bir düzenleme, bir aranjmandır. Tek varlığı temsil olan, son kertede uyumsuz maddi ve fikri bileşenlerden oluşan bir düzenleme. Tiyatronun bileşenleri bir olayda biraya gelirler. Bu olay bir düşünce olayıdır, üretilen fikirler de tiyatro-fikirlerdir. Bu fikirler temsilde ve temsil vasıtasıyla ortaya çıkar, sahneye gelmeden var olmaz.
- Tiyatro tipik bir çarpılma neticesinde kazanılan ideal sadeleştirme sanatıdır. Tiyatro maddi ve metinsel bir sadeleştirme deneyimidir. Bu sadeleştirme oldukça zor bir matematiksel işlemdir aslında.
- Karmaşık yaşam esasen siyasal ve toplumsal iktidarın coşkun ve ölgün figürleridir. Komedi ve trajedi buradan hareketle ortaya çıkar. Trajedi büyük iktidar ile arzunun çıkmazlarının bir oyunudur, arzunun devletle sınanacağını düşünür. Komedi ise küçük iktidar rollerinin ve arzunun fallik dolaşımının oyunudur, arzunun aile ile sınanacağını düşünür. Tiyatro son kertede, arzu ile siyasetin düğüm noktasında olay kılığında açığa çıkar. Bu da entrika ya da felaket kılığında olabilir.
- Metindeki ya da şiirdeki tiyatro-fikir tamamlanmamış halde bulunur. Tiyatro-fikir ancak temsilin zamanında boy gösterir. Tiyatronun “anlık deneyim” kapasitesi vardır. Teatral performans tiyatro-fikir’in tekil bir şekilde tamamlanmasıdır.
- Tiyatro sanatı hem son derece bilinçli hem de rastgele bir seçime bağlıdır. Tiyatro temsili rastlantısallık içerir. Sahneleme, çoğu zaman rastlantıların tasarlanarak ayıklanmasından ibarettir.
- İzleyici de rastlantının bir parçasıdır. İzleyici fikri tamamlayan şeyin parçasıdır. İzleyici tutarsızlığı ve sonsuz çeşitliliğiyle insanı temsil eder. Alain Badiou’ya göre, işe yarar seyirci rastlantısal seyircidir.
- Eleştiri izleyicinin rastlantısallığını göz ardı etmemelidir. Ayrıca eleştiri insanların zihinlerinde tiyatro-fikrini algılamasını tamamlayıcı bir unsur olabilir.
- Alain Badiou tiyatrodan insanların ne kadar aciz olduğunu değil, insanın nelere kadir olduğunu göstermesini ister. Modern trajedi yerine, modern komedinin keşfedilmesi gereklidir. Beckett’in bunu iyi uyguladığını belirtir. Bunun için de tipleştirmenin reddedilmesi gerekir.
- Her çağda tiyatronun genel sorunu devletle kurduğu ilişkidir. Sanatçıların devletle kurduğu ilişki de ikircikli olmuştur, sırtını bir yandan devlete dayama ama bir yandan da eleştiri yapmayı sürdürme durumu Alain Badiou’ya göre tartışılmalıdır. Seyirci tiyatroya kültür edinmeye değil, fikirler karşısında çarpılmaya gelir. Seyirci tiyatrodan kültür edinmiş değil, dalgın, düşünmekten yorulmuş ve hayallere dalmış çıkmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder