Günümüzde hem uygulama hem de kuramsal anlamda tiyatro alanının
sınırlarının epeyce değişime uğradığı ve dramatik etkinlikler bağlamında
çeşitlemelerin olduğu bir dönemdeyiz. Tiyatrocular olarak hayatımıza
giren dramatik etkinliklerin tanımlanması noktasında yeni bir paradigma
geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bebeklikten ölüme kadarki süreçte
acaba ne tür dramatik etkinliklerle karşılaşıyoruz? Günümüzde bu konuda
ne gibi değişimler yaşanıyor?
Bugünkü yazımda hem fikir teatisi
anlamında hem de kuramsal düşünceler bağlamında bu meseleye dair
görüşlerimi yazmak istiyorum. Bunu yapmamın iki nedeni var. İlki
akademik çalışmalarımda oyun-drama ve tiyatro alanının ilişkisi üzerine
okumalar yapıyorum. İkincisi ise, değişen tiyatro alanına dair geniş
kapsamlı bir strateji oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden
de, dramatik etkinliklerin kapsamına dair genel bir fotoğraf oluşturmak
istiyorum. Bu aynı zamanda, Mimesis yazarlarından Ömer Faruk Kurhan’ın,
Mimesis Portal’in son editör yazısına
yaptığı yorumda geçen “günümüzde bir meslek dalı olarak tiyatrocuların
hangi alanlarda var olduğunu tartışmamız gerekir” düşüncesine de kısmen
katkı sunacaktır.
Bebeklikten ölüme kadarki süreçte karşımıza çıkabilecek dramatik etkinlik biçimleri şu başlıklar altında olabilir.
- 1) Oyunlar
- 2) Drama çalışmaları (eğitim, kişisel gelişim ve tedavi amaçlı)
- 3) Tiyatro
- 4) Televizyon ve Sinema
Oyun alanı tür, tanım ve çeşitlilik
anlamında oldukça geniş bir kümeyi içerir. İnsanın neden oyun oynadığı,
oyunun kökenleri ve oyun türleri üzerine psikolojiden ekonomiye,
felsefeden antropolojiye, sosyolojiden matematiğe kadar önemli
tartışmalar vardır. Ben şimdilik daha çok bazı sınıflandırmalar üzerinde
durmak istiyorum. Örneğin Prof Dr. Brian Sutton-Smith The Ambiguity of Play adlı önemli çalışmasında dokuz tür oyundan bahseder.
- 1) Zihinsel veya öznel oyunlar (rüyalar, fanteziler, imgelem, oyun metaforları, derin düşünceler vs.)
- 2) Bağımsız oyunlar (hobiler, koleksiyonculuk vs.)
- 3) Oyunumsu davranışlar (triklerle oynamak, zamanla oynamak, birisine oyun yapmak, kurallarla oynamak vs.)
- 4) Formel olmayan sosyal oyunlar (şakalar, partiler, geziler, danslar vs.)
- 5) Seyirciye dönük temsili oyunlar (televizyon, filmler, çizgi film, konserler, tiyatrolar vs.)
- 6) Performans oyunları (piyano çalmak, oyunculuk yapmak vs.)
- 7) Kutlamalar ve festivaller (doğum günleri, yılbaşı, anneler günü vs.)
- 8) Yarışmalı oyun ve sporlar (atletizm, kumar, at yarışları, piyango vs.)
- 9) Riskli-tehlikeli veya derin oyunlar (rafting, bungee-jamping, su kayağı, dağcılık vs.)
Huizinga’nın klasik tezlerine
eleştiriler yaparak oyun alanını genişleten Roger Caillois’e göre dört
çeşit oyun türü vardır. Roger Caillois’e göre dört gruptaki oyunlar eş
zamanlı olarak, paidia (kural yapısı belirgin oyunlar) ve ludus (kural
yapıları muğlak oyunlar) dediği kural yapıları tarafından belirlenir.
- 1) Yarışmalı oyunlar (agon)
- 2) Şans oyunları (alea)
- 3) Taklit oyunları (mimicry)
- 4) Heyecan verici oyunlar (vertigo)
Yukarıda sayılan türler bile oyun
alanının sınırlarının ne kadar geniş olduğunu gösteriyor. Gündelik
hayatımızda koşu ya da yüzme yarışı yaptığımızda, piyango ya da sayısal
loto oynadığımızda, birisinden bahsederken onun taklidini yaptığımızda
ya da otobanda hızlı bir şekilde araba kullandığımızda bile oyunları
deneyimleriz. Bizi daha çok ilgilendiren elbette ki dramatik oyunlar
olmalı. Bilindiği üzere, Piaget kuramında her çocuğun geçirdiği önemli
bir evre sembolik oyun dönemidir. Sağlıklı bir çocuk açısından 3
yaşından itibaren dramatik oynama olarak adlandırılan süreci ve bir
anlamda mış’ gibi oyunlar dönemi başlar. Özelikle drama kuramcıları bu
süreçle yakından ilgilenir ve oyunun çoklu anlam üretme becerisini
yapılandırılmış drama etkinliklerine taşımaya çalışırlar.
Oyun alanındaki tartışmalarda günümüz
açısından en belirleyici olan aslında digital oyunlar meselesidir.
Digital Doğanlar İçin Tiyatro ve Drama adlı yazımda (http://mimesis-dergi.org/2011/09/dijital-doganlar-icin-tiyatro-ve-drama)
buna genişçe değinmiştim. Sadece şunu eklemek istiyorum, teknolojinin
birebir hayatımızı dönüştürdüğü bir çağda tiyatrocuların “seyirci neden
yok?” ya da “tiyatro müzelik bir sanat mı?” tartışmalarını yaparken,
dijital oyunlar ve oyuncaklar meselesini kesinlikle gündemine alması
gerekiyor. Bu konuda önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Örneğin
günümüzde en çok hangi tür oyunlar insanların gündeminde desek, şans
oyunları ve digital oyunlar ön plana çıkacaktır. Şans oyunları devletin
en çok yatırım yaptığı oyun alanıdır. Digital oyun ve oyuncaklar da
endüstriyel bir pazar olduğu için de desteklenmektedir. Dolayısıyla
oyun kültürünün evrimi gerçekleşirken şunu tespit etmek
gerekir. Tiyatroyu en çok besleyen türler dramatik oyun ve sosyal oyun
türlerinde ciddi bir gerileme yaşanmaktadır. Oyuncu ve seyirci
politikalarımız da bir anlamda bu etkiden dolayı değişmelidir.
Eğitimde drama ve yaratıcı drama alanı
son yıllardaki artan belirleyici etkisi ile tiyatrocuların gündemine
zaten girmişti. Devletin bu alanın gelişmesine olanak vermesi, hem artan
iş olanakları, hem de geleneksel oyun kültüründe yaşanan erozyon
nedeniyle çocuk gelişimi açısından bir zorunluluk haline gelen eğitimde
drama çalışmaları, ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir alan.
Teknik ve biçimsel anlamda uygulama anlamında gelişmeler yaşandığı
aşikâr. Ancak bu alanda gerek eğitim pedagojisi ve gerekse de resmi
müfredatın değişimi için alternatif çalışmaların çok fazla olmadığını
belirtmek istiyorum.
Ayrıca şirket eğitimlerinde de
“yaratıcılık”, “kişisel gelişim” ve “etkili takım çalışması ve
motivasyon” başlıklarında drama ve oyun tekniklerinden olabildiğince
yararlanılıyor. Neo-liberal bireyci paradigmalara uyumlu ve “çoğunlukla
muhalefeti absorbe edici” nitelikte yapılan bu çalışmalara ilginin
giderek artığını gözlemliyorum. Ünlü tiyatrocuların bu alana yönelik
bireysel ya da grup çalışmaları düzeyinde dersler verdiği ya da
etkinlikler yaptığı biliniyor. Dizi sektörü kadar gelişkin olmasa da,
“diksiyon eğitimi”, “etkili konuşma” vs. eğitimleri alanında hatırı
sayılır derecede tiyatrocu eğitimcinin çalıştığını söylemek mümkün.
Ayrıca terapi ve tedavi alanı olarak
gelişen ve psikoloji alanını yakında ilgilendiren psiko-drama alanı
günümüzde birçok insanın hayatına sık sık giriyor. Hiper-aktivite ve
davranış bozuklukları, oyun terapisi, evlilik-çift terapisi gibi
alanlarda drama yöntemlerinden fazlasıyla yararlanılıyor. Orta ve üst
orta sınıfa mensup çocuklar ya da yetişkinler, terapatik türde dramatik
etkinliğe katılım gösteriyorlar.
Drama alanındaki söylemsel bazı kafa
karışıklıklarını giderme adına kuramcı Gavin Bolton’un alana dair
sınıflandırma analizinden bahsetmek istiyorum. Gavin Bolton, Towards a Theory of Drama in Education
adlı kitabında drama alanının egzersiz, dramatik oyun ve tiyatro olmak
üzere üç tür etkinliği kapsadığını ve bu türler arasında geçişlilik
olmasının zenginlik oluşturduğunu söyler.
1) Egzersiz (Gavin Bolton’a göre drama eğitiminde beş tür egzersiz çeşidi vardır)
- Doğrudan deneyimleme egzersizleri
- Dramatik yetenek çalışmaları
- Drama egzersizleri
- Oyunlar
- Diğer sanat biçimleri
2) Dramatik Oyun (çocuğun doğal edimini öğrenme amaçlı şekillendirmek için kullanılmalıdır)
3) Tiyatro (seyirci ile doğrudan kurulan ilişkinin sonucunda ortaya çıkar)
Gelişen sinema ve televizyon sektörü,
dünya ve Türkiye genelinde kişilerin dramatik seyir ve üretim biçimini
değiştirmiştir. Günümüzde insanların tiyatro, sinema ve televizyon
etkinliklerine katılımı bana kalırsa üç şekilde olmaktadır.
- a) Edebi ve yazınsal düzey
- b) Her türlü yapımcılık (oyunculuk, yönetmenlik vs.) düzeyi
- c) Seyircilik düzeyi
Bugünkü yazımda tartışmalara zemin
oluşturması için tanımsal bir çerçeve çizmek istedim. Klasik tiyatro
yapısı içinde kafamızı kuma gömmeye devam etmek belki de artık
kısırlaştırıcı olmaya başladı. Bu yüzden de, geniş bir panorama içinde
tiyatro alanının değişimini tartışmanın zenginlik oluşturacağını
düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder