8 Eylül 2010 Çarşamba

John Somers ile İnteraktif Tiyatro: Program Yapılandırma Atölyesi


Bugünkü yazımda 3 Eylül ve 4 Eylül tarihlerinde Çağdaş Drama Derneği İstanbul Şubesi tarafından Kadir Has Üniversitesinde düzenlenen, 17. Uluslararası Eğitimde Yaratıcı Drama Semineri ve Kongresi kapsamında katıldığım bir atölye çalışmasına dair gözlem ve yorumlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 





Öncelikle bir problemden bahsetmek istiyorum. Türkiye’de drama çalışmaları söz konusu olduğunda karşılaşılan en büyük sorunlardan birisi de, uygulama düzeyinde yapılan atölye çalışmalarına dair eleştirel değerlendirmelerin azlığıdır. Öncelikle “bilgi tekeli” oluşturma ya da “bilgiyi saklama” tarzındaki eğilimlerin de yoğun bir şekilde kendisini gösterdiğini söylemek gerekir. Türkiye’de son yıllarda hızla gelişen bir tür olan yaratıcı drama ve eğitimde drama atölyelerini yapan liderlerin, yaptıkları uygulamaları yazılı bir değerlendirme eşliğinde kamusallaştırmak konusunda çekinik davrandıklarını sık sık vurguluyorum. Eğitimde drama ve yaratıcı drama konusunda yapılan yayın sayısında artış olsa da, özelikle atölye çalışmaları çok fazla belgelenmek istenmiyor. Benim bu yöndeki görüşüm kamuoyu tarafından biliniyor. Oyun-drama-tiyatro uygulamaları konusunda 320 sayfalık bir kitabın editörlüğünü yaptım ve yaklaşık 3000 kişiye bu kitabın ücretsiz olarak ulaştırılmasını sağladım. Drama konusunda yaptığım değerlendirmeleri gerek seminer gerekse de akademik düzlemde her yerde dile getirmeye çalışıyorum. İnancım şu ki eğitimde drama ve yaratıcı drama konusunda Türkiye’de perspektif içeren seviyeli tartışmaların yapıldığında bu alanın gelişeceği. Bu noktada da Ceren Arzu Okur ile birlikte mimesis dergisi sahne sanatları portalında söyleşilerden oluşan bir tartışma serisini başlatmış bulunuyoruz. Uygulama düzeyindeki değerlendirmelerin de devreye girmesiyle drama alanına dair daha fazla fikir sahibi olacağız. Bu noktada farklı düşünceleri olan kişileri www.mimesis-dergi.org adresinde buluşmaya davet ettiğimizi tekrar hatırlatmak isterim.
İlk olarak 9 saat süren İnteraktif Tiyatro: Program Yapılandırma Atölyesi lideri olan Prof Dr. John Somers’dan kısaca bahsetmek istiyorum. İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nden emekli olan Prof Dr. John Somers, Drama Eğitiminde Araştırmalar: Uygulamalı Tiyatro ve Performans dergisinin kurucusu ve halen Extream Theatre adlı grubun sanat direktörüdür. John Somers ekol olarak kendi yaptığı çalışmaları psikodrama ve performans tiyatrosu arasında bir noktada gördüğünü, ancak kesinlikle sadece tedavi amaçlı ya da salt katharsis tiyatrosu yapmak gibi bir niyeti olmadığını belirtmiştir. 9 saat süren atölye çalışmasında da oldukça sistematik bir anlatımla bir kendi özgün programını nasıl oluşturduğunu katılımcılarla paylaşmıştır.
John Somers ilk olarak drama programının felsefesini aktardı. John Somers’a göre, dünyayı ve dünyadaki yerimizi öyküler aracılığıyla algılarız. Eğer yaşamsal deneyimlerimiz öykülerle çevrelenmezse kaotik bir süreç gelişir. Bu anlamda her deneyimden bir anlam çıkarırız ve öyküler insan yaşamına rehberlik edecek ölçüde öğreticidir. Örneğin Stephen Krites’a göre kimliğimize dair en derin öyküler bize kim olduğumuz hakkında bilgilendirme yapan öykülerdir. John Somers bu tezden yola çıkarak yapılan tüm drama çalışmalarında katılımcılarla ortak öykü deneyimlerinin yaşanması gerektiğini belirtmiştir. Günümüzde insanların internet aracılığıyla da olsa birbiriyle öykü paylaşımına gittiğini ve bireyin anlamlı bir öykü ile karşılaştığında hayatının yörüngesinin değişebileceğini vurgulamıştır. İyi öğretmenlerin bu yüzden de iyi öykü anlatıcısı olması gerektiğini belirtmiştir. Eğer uygulamalı drama çalışması toplumsal bağlama göre değişiyorsa, öncelikle öyküdeki insanların yaşamı ile ilgili detaylara inilmesi gerekmektedir. Alkol bağımlısı bir genç ya da açlık sınırındaki evsiz bir insan üzerine çalışacaksak detaylı bir öykü modeli kurulmalıdır.
John Somers’ın drama program modelinde şu süreçler vardır:
1)       Sosyal ve toplumsal müdahale edilecek olan bağlamın araştırmak ve drama sürecini yaşayacak insanları anlamak (“katılımcı-izleyici” üzerinde nasıl bir etki yaratılacağını araştırmak)
2)       Programın hedef ve amaçlarını tanımlamak
3)       Dramatik deneyimi yapılandırmak
4)       Yapılandırılan deneyimi sunmak
5)       Yapılan etkinliğin sonuçlarını değerlendirmek
John Somers’ın yukarıdaki drama programını oluşturmak için ise şu modeli önerir:
1)       Başlık seçilmesi (tema belirlenmesi, örnek alkol bağımlılığı, depresyon, aile içi şiddet vs.)
2)       Araştırma (probleme neden olan faktörlerin çok yönlü ortaya dökülmesi)
3)       Öykü oluşturma
4)       Öyküyü dramatik bir çatışma içerecek şekilde dramatik bir öyküye dönüştürme
5)       Performans öğelerini yapılandırma
6)       Birleşik uyarıcıyı belirleme
7)       Seyirci ile kurulacak ilişkinin yapılandırılması
8)       Bitiş
9)       Drama etkinliğini takip edecek aktivite
10)   Değerlendirme
John Somers yaptığı bu analitik akış sonrasında öncelikle kendi yaptığı çalışmalardan bahsetti. Extream Tiyatro grubu ile birlikte ekonomik kriz nedeniyle depresyon yaşayan İngiliz çiftçileriyle, uyuşturucu problemi yaşayan 16 yaşındaki gençlerle, çok kültürlü etnisiteye sahip bir ilköğretim okulunda birbirini anlama sorunu yaşayan çocuklarla yaptıkları interaktif tiyatro programlarından söz etti. John Somers’a göre, bu ve buna benzer çalışmalardaki temel strateji,  seyircinin dramatik bir deneyime canlı tanıklığının yarattığı pozitif etkiydi. Kendi çalışma yöntemi Boal’ın yaptığı forum tiyatro uygulamalarından bu anlamda ayrışıyordu, çünkü seyirci-katılımcılar dramatik öykü akışına radikal müdahale etme şansına sahip değildi. Onlardan beklenen tanık oldukları dramatik öyküye dair fikir yürütmeleri ve olayları farklı bakış açılarıyla değerlendirmeleriydi. Ancak çoğunlukla profesyonel oyuncular tarafından hazırlanan dramatik deneyim sahici, otantik ve doğalcı olmalıydı. Bu tarz bir çalışma sürecinde anlatıcıya büyük bir iş düşmektedir, farklı bakış açılarıyla seyirciyi oyuna dâhil etmek ve seyircinin tansiyonu ile oynamak zorundadır.
John Somers atölye çalışmasında en ilgi çekici bulduğum yanlardan birisi bir öykü kurulurken seyircide merak öğesi uyandırmaya dair yaptığı tüyolardı. Compaund stimulus (atölye çevirmeni tarafından birleşik uyarıcı olarak tanımlanan) kavramını sık sık kullanıyor, öykünün seyirci üzerinde etkili olabilmesi için etkili birleşik uyaranlar kullanılması gerektiğini belirtiyordu. Örneğin oyunun teması ve karakterleri ile ilgili merak uyandıracak materyal kullanımının etkili bir yöntem olduğunu belirtiyordu. Mesela sahneye giren bir anlatıcı bir çantanın içerisindeki nesneleri seyirciye dağıtarak öykü ile ilgili semboller oluşturabilir, seyirciye gösteriye girmeden önce zarf içerisinde nesneler dağıtılabilir, oyundaki imgelerle ilgili görseller oluşturulabilir şeklinde önerilerde bulundu.
Anlatıcının fonksiyonu ise başat bir konumdaydı. İngilizce’de soytarı kelimesinden türediğini düşündüğü joker sözcüğünü sevmediğini belirten John Somers, daha çok facilitator (kolaylaştırıcı) kavramından yola çıkıyordu. Seyirci ile gösteri arasında moderatör işlevi gören bir anlatıcının kullanacağı stratejiler olarak şunları vurguladı:
  1. Akışı kesip durdurmak
  2. Seyirciyi yer yer provoke etmek
  3. Ritm ve tempo ile oynamak
  4. Olayların en ateşli olduğu anda kriz anını uzatmak
  5. Öyküdeki kahramanlara tavsiyelerde bulunulmasını sağlamak
  6. Empati öğelerinden yararlanmak
  7. Baş kahraman ile bir tür “kedi-fare kovalamacası” şeklinde oynamak
Tüm bunların yapılabilmesi için ise, seyircinin oyuncunun nefesini duyabileceği bir mesafede olması, oyuncuların yarım daire formatında oldukça konsantre biçimde oturması ve baş kahramanın bir sandalyede oturarak mizansen olarak merkezde olmasını önermektedir. Üslup olarak mizah öğesi neredeyse hiç kullanılmamaktadır. Seyircinin sorgulamak ya da hesap sormak istediği bir karakter varsa, hemen bir sandalyeye çekilmeli ve tüm dikkat oraya yönlendirilmelidir.
John Somers atölyesinde tüm bu model önerilerini anlattıktan sonra uygulama safhasına geçildi. 3 tane büyük grup oluşturuldu. Her grup bu model üzerinden interaktif bir program taslağı oluşturarak uygulama yaptı. John Somers’ın bu süreçteki fonksiyonu gruplara danışmanlık yapmaktı. Ben kısaca grupların seçtiği temalardan bahsetmek istiyorum. Benim de içinde olduğum grup, varoşta yaşayan ve kendi yaşamsal tercihlerini yapamayan bir gencin öyküsünü kurguladı. İkinci grup KPSS mağduru bir öğretmen adayının yaşadığı problemleri gündeme getirdi. Üçüncü grup ise ailedeki ebeveyn ve çocuk çatışmaları üzerine odaklanmıştı. John Somers gruplardan bir kriz anını, bir de krize neden olan yan olaylardan birisini doğaçlayarak göstermesini istedi. Yapılan doğaçlamalar sergilendikten sonra, John Somers çalışmaların kendi mantığına nasıl yakınlaştırılacağı hakkında gruplara tavsiyelerde bulundu.
Kısaca atölye çalışmasına dair kişisel gözlemlerimi belirterek yazıyı tamamlamak istiyorum. İlk olarak bugüne kadar katıldığım drama atölyeleri içinde en sistematik atölye çalışması olduğunu belirtmek isterim. İngiliz ekolünün de etkisiyle Prof. Dr John Somers çalışmasını ilerlemiş yaşına rağmen oldukça aktif bir şekilde sürdürdü. Ancak John Somers’ın bir drama lideri olarak oldukça dominat bir figür olduğunu düşündüm. Bunun nedeni kendi mantığında bir yapılandırma için oldukça ısrarcı olmasıydı. Farklı düşünceleri tartıştırmaktan ziyade, kafasındaki modeli birebir uygulama eğilimindeydi.
Özelikle uygulama safhasında kendimi zaman zaman bir psiko-drama seansındaymış gibi hissettim. Bu noktada John Somers’ın dünya tasavvuru ile çok fazla örtüşmediğimi belirtmek isterim. Orta sınıfın yaşadığı bireysel bunalımları merkeze alabiliriz ve ancak bunu vazgeçilmez ve değişmez olarak sergilemek ve doğrudan aşırı psikolojist bir üsluba teslim olmak konusunda kuşkuluyum. Bireyin yaşadığı sorunları toplumsal süreçlerden kopuk kurgulamak bir anlamda kapitalist aşırı bireyciliği çok fazla önemsemek anlamına geliyor. Avrupa’da ve de özelikle Britanya’da kamusal süreçlerin çöküşe uğramasıyla insan psikolojisinde ciddi hasarlar, aşırı depresyon ve intihar gibi vakaların çığ gibi arttığını hepimizi biliyoruz. Ancak bizler farklı bir toplumsal düzlemde yaşıyoruz, John Somers’ın tarif ettiği tarzda bir drama programını bu anlamda Türkiye’de birebir uygulamanın da çok zor olduğunu düşünüyorum. Örneğin Türkiye’deki yaşanan bireysel bunalımlar bile bu anlamda Avrupa’dan oldukça farklıdır. Bizler Avrupa’dan farklı olarak ekonomik ve politik anlamda daha yaşamsal sorunlarla karşı karşıyayız. Geleneksel olarak da akran bağlarıyla ve dinsel-geleneksel kültürel öğelerle iç içe yaşayan bir bireycileşmeyi sürdürüyoruz. Çok kültürlülük ve demokrasi anlamındaki sorunlar,  bireysel ve topluluk düzeyinde ağır insan hakları ihlallerini beraberinde getiriyor. Bunlar analiz edilmediğinde taklitçiliğin ötesine geçen bir drama programı kuramayacağımızı düşünüyorum.
Örneğin John Somers gösteri sürecinde aşırı derecede konsantre ve sükunet içinde bir seyirci talep ediyor. Bu tarz bir seyircinin bizim dinamiklerimizden uzak olduğunu düşünüyorum. Ayrıca gösteri yapılandırılmasında sadece tek bir üslubun (dramatik) kullanılmasını, eleştirel pedagoji açısından yetersiz bulduğumu belirtmek isterim. Ve son kertede John Somers, her ne kadar reddetse de, bir tür terapi drama programını uyguluyor, dramatik deneyime tanık olan seyircinin ruhsal bir şekilde arınmasını arzuluyor. Bu eğilim bana kalırsa drama ekolünün egemen bir trend olarak modern terapi yöntemi şeklinde örgütlenmesinin bir sonucudur. Tüm farklı düşüncelerime rağmen katıldığım atölye çalışmasının bir türü yakından gözlemleme adına yararlı olduğunu düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder