7 Haziran 2010 Pazartesi

Yeraltı’nın Erk(ek)lik Halleri Üzerine

2003 yılından beri çalışmalarını sürdüren Yeraltı grubu ağırlıklı olarak post-avangard Avrupa tiyatrosu ve felsefesinden etkilenen ve toplumsal cinsiyet üzerine odaklanan oyunlar ve atölye çalışmalarıyla alternatif tiyatro bölgesinde varlığını sürdüren gruplardan bir tanesi. Grup üyelerinin bir bölümü sağlık sektöründe çalışanlardan oluşurken, bir bölümü de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü yazarlık ve kuram bölümü öğrenci ve mezunlarından oluşuyor. Bu noktada Yeraltı öğrenci ve çalışanlardan oluşan karma bir tiyatro grubudur. 




Yeraltı’nın muhalif hareket içinde sekter kültür-sanat örgütlenmelerine alternatif oluşturmak amacıyla yola çıktığı ve Ankara’da özgürlükçü bir sanat kolektifi oluşturma girişim ve denemeleri olduğu söylenmelidir. İlk olarak Ankara’da alternatif bir mekân açılması deneyimini yaşayan grup, ekonomik sorunlar nedeniyle çalışmalarını iki yıldan beri Öteki Tiyatro’ya taşıma kararı almıştır. Ankara’daki amatör ve alternatif tiyatroları bir araya getirmeyi deneyen grup, yarım kalmış ve tamamlanamamış bir Ankara Alternatif Tiyatrolar Platformu deneyimi de yaşamıştır. Son süreçte ise, Türkiye Tiyatrolar Kurultayı sonrasında grubun Türkiye Tiyatrolar Birliği’ne katılım kararı alması önemlidir. Grubun öz örgütlenmesine dair ayrıntılı bilgiler için http://www.yeraltitiyatro.net/ ve http://www.bgst.org/tb/yazilar/131209as.asp adreslerine bakılabilir.

İstanbul Amatör Tiyatro Günleri Çalışan Tiyatrosu günleri kapsamında, Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde izlediğimiz Erk(ek)lik Halleri, senaryo ve oyun yazarı Birol Tezcan tarafından kaleme alınmış bir metin. Tiyatro tarihinde toplumsal cinsiyet üzerine odaklanan oyunlar ağırlıklı olarak kadın sorunu ve feminizmi mesele haline getirir. Dramatik metin bağlamında ataerkil sistem içerisinde başat kahraman olarak erkeğin sorgulanması yenilikçi bir teatral girişimdir. Türkiye’de bu konuda ilk denemeyi yapan topluluk Egemen’in Masumiyeti adlı tamamlanmamış proje çalışmasıyla Tiyatro Boğaziçi olmuştur. Geçen yıl içerisinde Oyun Atölyesi, tartışmalı bir dramaturjik eksene sahip Testosteron adlı bir projeye imza atmıştır. Erk(ek)lik Halleri de bu kulvarda sahnelenen 3. oyundur.

Erkekliğin ve erk olma halinin sorgulanması tematik anlamda avangard bir yönelime sahiptir. Yeraltı’nın hazırladığı Erk(ek)lik halleri projesine ilk olarak bu gözle bakılmalıdır. Bir tiyatro grubunun kolektif bir çalışmayı da işin içine katarak böylesine zor (özellikle iktidarı temsil eden erkekler için) bir konuyu gündemine alması değerlidir. Ancak teatral anlamda erkekliği sorgulama girişimlerinin, estetik ve dramaturjik ön hazırlık çalışmalarıyla beraber tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü mesele “ben yaptım oldu denecek” türden bir mesele değildir. Erkek egemen toplumsal yapının nasıl kurulduğunu teorik ve politik düzlemde samimi bir şekilde tartışmak ve bu tartışmaları estetik bir dil içerisinde sahneye taşımak gerekir. Grubun program dergisinde yazılanları okuduğumuzda, dramaturjik çerçeveye dair 3 ana vurgu noktasını alabiliriz. Erk olma halinin erkeği zavallılaştırması, mekânları eril kılan özelikler ve cinsiyetçi küfür pratiği.


İlk olarak erkekliğin oluşumunda erkeklerin işbirliğinin önemli bir yerde durduğunun tespiti yapıldı ve erkeklerin parçası oldukları, yücelttikleri erkekliğin altında kalarak zavallılaştıklarının altı çizildi. Bir diğer eksen erkekliğin kurulduğu eril mekânların irdelenmesi oldu. İrdelenen eril mekânların özellikleri öne çıkarılmaya ve bu mekânları eril yapan özellikler vurgulanmaya çalışıldı. Eril mekânlarda eyleyici olan eril aktörlere bakıldığında iktidar merkezi bir yerde durmakla birlikte oyun odağına “küfür”ü aldı. Küfür bir ucundan karnavala uzanan şenlikli bir dile değmekle ve bir yönüyle ezilenlerin bir silahı olmakla birlikte bu silahın ürettiği cinsiyetçiliğin oldukça sorunlu bir yerde durduğu ve küfrün sorunlaştırılması gerektiği kararlaştırıldı.” Bu dramaturjik vurgunun bilimsel literatürde hangi kaynaktan alındığı ise program dergisinde belirtilmemiş, grupla yaptığımız sohbette erkeklik meselesine dair uzun erimli bir okuma araştırma çalışmasının yapılmadığını söyleyebilirim. Bunun bir eksiklik olduğunu söylemek isterim.


Yeraltı Erk(ek)lik Halleri’nde 3 öykü ekseni üzerinde erkekliği ve erkliği tartışmayı tercih etmiş. Bürokraside erkeklik, akademide erkeklik ve sokaktaki erkeklik. Oyun bu üç bağımsız öyküden oluşuyor. Ancak öyküler arasında üslupsal bir ortaklık yok. Kurgu tekniği bağlamında epizotlar ironik şarkılarla birbirine bağlanmış. Ancak bir oyun bütünlüğünün henüz oluştuğu söylenemez. 3 bağımsız öyküyü birleştiren ve bütünlüklü bir yapı kuran bir durum söz konusu değil. Bu noktada yazar Birol Tezcan’ın ve grubun tercihi, farklı üsluplardan oluşan amorf bir yapının korunması yönünde olmuş. Grubun bu tercihi üzerinden değerlendirmeye devam edersem, epizotlara dair görüşlerimi yazmak istiyorum.


İlk olarak seyircinin de en başarılı bulduğu bölüm olan, 3. epizottan, yani sokaktaki erkeklik bölümünden bahsetmek isterim. Çapraz kurgu tarzında başarılı bir denemenin yapıldığı bu bölümde, bir olayı 3 kişinin gözünden görürüz. Lineer olmayan bir kurgu yapıldığı için öykünün nasıl sonlanacağını seyirci olarak gerçekten merak ediyoruz. Lahmacun satan bir dükkânın önünde sıra kavgası yüzünden çıkan ve cinayetle sonuçlanan bir vaka, öyküde oldukça iyi bir şekilde erkek olma haliyle ilişkilendirilmiş. Öldüren, kız arkadaşı ile tartışma yaşadığı ve bunu bir tür iktidarsızlık kompleksine dönüştürdüğü için çok sinirlidir. Yaşadığı kompleksi başka bir erkeği öldürerek yenmeye çalışır. Ölen kişi de erkeklik gururu yüzünden ölmüştür, karşısındaki kişinin elinde bir döner bıçağı olmasına rağmen “yiğitliğe bok sürdürmek” istemediği için küfür eder ve ölür. Olayların öncesinde hoşlandığı bir kadına tecavüz etme girişimleri içerisindedir. “Arkadaş arkadaşın pezevengidir” diyerekten, evi boş olan bir arkadaşından yardım ister. Tecavüz etmek için bir kadının içkisine hap katacak ve olayları oldubittiye getirecektir. Tam bu haz planlarının öncesinde karnı acıktığı için lahmacuncuya gitmiştir. Olaya uzaktan tanık olan dönerci ustası maç izlercesine kavgaya tutuşan erkekleri izler, katilin elindeki döner bıçağı kendisine aittir. Onun asıl derdi de, kullanılamaz hale gelen döner bıçağının parasını geri almak ve polis kovuşturmasına uğramamaktır. İşte üç farklı amaca sahip oyun eylemcileri, dramatik, ironik ve mizahi üç tonun birlikte kullanıldığı epizotta başarılı bir şekilde bir araya getirilmiş ve erkek olma hali derinlikli bir şekilde sahnelenmiş.


Diğer iki episotta bu tarz bir derinliğe ulaşılamadığını düşünüyorum. Birinci epizot, simgesel olarak “herkesi” temsil eden bir siyasetçinin koruması ve halkla ilişkiler uzmanı arasında geçen olayları konu ediniyor. Bu bölümün vurgusu şu: Erkeklik sınıfsal değil, cinsiyete dayalı bir iktidar olma biçimidir. Alt sınıfı temsil eden bir koruma, entelektüelleri temsil eden halkla ilişkiler uzmanı ve parti başkanı bir hamasi siyasetçi, son kertede erkek kimliği bağlamında aynılaşırlar. Aynılaştıkları nokta kadınların ötekileştirilmesidir. Buna kaynaklık etmesi için oyun yazarı “kadın açılımı” esprisini “bayan açılımı ya da hanım açılımına” dönüştürmekte bulmuş. Ancak benim düşünceme göre, bu bölümde seyirci neyin tartışıldığını ve erkeklik bağlamında neyin sorunsallaştırıldığını çok iyi anlayamadı. Hâlbuki politikadaki erkekliğin farklı veçheleriyle sorunsallaştırılması gündeme gelebilirdi. Bence sorun metinden kaynaklanıyor. Birçok alt olay (korumanın sevgilisi ile olan ilişkisi, hemşericilik, eşcinselliğe duyulan öfke vs.) bir arada verildiği için neye odaklanacağımıza karar veremiyoruz. Hâlbuki jestleri öne çıkaran yalın bir anlatıma gidilse sorunlar çözülebilir gibi duruyor. Bir de anlatmaya değecek daha çarpıcı bir vukuat (tıpkı 3. epizottaki gibi) bulunması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin gerçekçi bir hikâye başlar gibi oluyor ancak zaman ve mekân belirsizliği söz konusu ve başkan figürünün imgesel olarak tuvaletini yapıyor olarak sahnelenmesi, üslupsal olarak post-absürd bir çizgiye öyküyü götürüyor. Bu da beraberinde amorf bir yapıyı getiriyor, çünkü koruma ve halkla ilişkiler uzmanı gayet gerçekçi bir çizgide oynuyorlar.


2. epizot da benzer bir şekilde kurgulanmış, Beckett’in Godot’yu Beklerken adlı oyunun bir simülasyonu “kadro açılmasını” bekleyen iki akademisyen adayı sahnesine taşınmış. Üniversitelerdeki iktidar ilişkilerine dair eleştirel replikleri duyduğumuz bu bölümde, kadro açılmasını bekleyen akademisyen adayları birbirlerine rakip oldukları için sürekli küfür ederler, birbirlerini alt etme çabası dairesel bir kısırdöngü içinde sergilenir. Aslında hiçbir zaman bir kadro açılmayacak ve bekledikleri Godot, yani Profesör onlarla hiçbir zaman kadro konusunu görüşmeyecektir. Kendi içinde tutarlı bir şekilde sahnelenen bu epizotta, çıkışsızlık dramaturjisine dair grubun tavrını anlayamadığımı belirtmek isterim. Acaba grup absürdist tutumu benimsiyor mu? Bugünün akademisindeki erk(ek)lik hallerini sorunsallaştırmak için Beckett tercihi doğru mu? Bu soruya benim yanıtım çok olumlu değil. Ancak yapılan bu adaptasyon denemesini başarılı bulanlar da olduğunu belirtmek isterim.
Oyunun program dergisinde şöyle bir ibare var: “İçerideki küfür düzeyi kalıcı duyma bozukluğuna yol açabilir.” Oyunda yaklaşık 30 tane küfür kullanılıyor. Ancak küfür kullanımında şuna dikkat edilmiş. Seyirci için kathartik bir etki oluşmayacak ve “bu adam ya da kadın da küfrü hak etti” denilmeyecek. Grup, küfrü eril bir dilin başat öğesi olarak kullanıyor ve her erkek az ya da çok küfür eder şeklinde bir yoruma gidiliyor. Kadın seyircinin küfür kullanımı konusunda görüşü alındığında rahatsız edici olmadığı ancak küfür düzeyinin bıçak sırtında olduğu belirtildi. Ben de, yoğun küfür kullanımının bir tür kolaycılık olabileceğini düşünüyorum. Erkekliği tartışmak için elbette küfür kullanmalıyız, ancak teatral açıdan daha zekice olan erkeklik durumunun jestler düzeyinde sahneye taşınması olacaktır. Grup küfür kullanımı konusunda haklı bir çekingenlik içerisinde, sonuçta burası Türkiye, alternatif mekânlar dışında kovuşturmaya uğrama riski yüksek. Ayrıca kadın seyirciden tepki görme olasılığı da. Ayrıca son yıllarda metroseksüelliğin ve “şehirli beyaz-Türk” orta sınıf potansiyelin artmış olmasını da görmezden gelmemek gerek. Sonuçta Yeraltı Ankara metropol seyircisini ve üniversite gençliğini kale alan oyunlar yapıyor. Bu da orta sınıf merkezli (hatta entelektüel ve sanatçı cemaat içindeki) erkekliğin tartışılmasını beraberinde getirmelidir. Erk(ek)lik Halleri şu anki yapısıyla, sadece karşımıza bir halkla ilişkiler uzmanı ve absürdist evrendeki akademisyenleri çıkarmış durumda.


Sonuç olarak Erk(ek)lik Halleri üçü de birbirinden farklı üsluplarla sahnelenen bir oyun olarak karşımızda duruyor. Erk(ek)lik Halleri Yeraltı’nın bugüne kadar izlediğim oyunları içerisindeki en anlaşılır ve oyunculuk açısından da daha verimli olduğunu düşündüğüm bir proje. Zaten grup 2009-2010 sezonunda birkaç yıldan beri sahne üzerine dair gelen eleştirilere yanıt oluşturmak için “oyunculuk çalışmalarını” merkeze alan bir strateji izlemiş. Bu stratejinin doğru olduğunu ve geliştirilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Yeraltı’nın hayatta ve sahne üzerinde, pseudo-libertizmin (yaşam tarzı özgürlükçülüğün) ve “olmak mı, görünmek mi?” şeklinde cereyan eden Derrida’cı a-teatral tuzaklara kapılmaksızın yoluna devam etmesi için, Erk(ek)lik Halleri’nin başarılı bir deneme olduğunu düşünüyorum. Oyunun ritmik düzenlemeye ve ciddi bir budamaya ihtiyacı olduğunu da eklemek isterim. Bu da “dış göz” sorumluluğunda olan Hakan Altun’un yapacağı bir iş.

Bildiğim kadarıyla grup oyunu repertuara almayı planlıyor, oyunun gelen yorum, öneri ve eleştirilerle yeniden yazılması ve düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yapıldığı takdirde, grubun ve yazarın gelişimi sağlanmış olacak, hem de amatör-alternatif tiyatro repertuarına yenilikçi bir miras kalmış olacaktır. Yazımı oyunda kullanılan şarkı sözleriyle bitirmek istiyorum.

ERKEKLİK HALLERİ
“Hepimiz gösterdik misafirlere..
Duvara asıldı çıplak fotomuz..
Elimize oklava alınca
Kızgın şişle dağlandı kolumuz..
Okulda, camide, kışlada
Desteklendi erkeklik
Başta az’cık zorlansak da
Bu yolu kendimiz seçtik.
Böyle böyle olduk erkek
Memnunuz halimizden
Zorlandığımız kim söyler
Bütün kapılar önümüzde açıkken”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder