16 Şubat 2010 Salı

Mimesis Web Sitesine Merhaba! http://www.mimesis-dergi.org

MİMESİS WEB SİTESİNE MERHABA…

(http://www.mimesis-dergi.org)sitesi için yazılmıştır.
Bülent Sezgin (15.02.2010)

Yaptığımız iş üzerine düşünmek ve yazmak, yapacaklarımız hakkında fikir üretmek, ürettiklerimizi kendimiz ve gelecek kuşaklar için belgelemek, arşivleme yaparak modern çağın hastalığı olan bellek kaybına karşı koymak, eleştiriye ve eleştirilmeye açık olmak, doğru eleştiri kriterleri oluşturmak, sorunlarımızı dedikodu yaparak değil kamusal bir şekilde çözüme kavuşturmak, tiyatronun sadece “tiyatro” olmadığından hareketle disiplinler arası düşünmek, yazmak ve eyleme geçmek…

Mimesis dergisinin web sayfası açılırken yazıma bu sözlerle başlamak istedim. Yukarıda sıraladıklarım, toplum olarak üzerinde düşünmeyi pek de sevmediğimiz meseleler. Özelikle sanat üretimi söz konusu olduğunda çoğu zaman yazma tembelliğinden kimi zaman da “yaratıcılık “uğruna düşünce üretiminden sıklıkla kaçıyoruz.

Çok boyutlu bir şekilde tiyatro alanını düşündüğümüzde, yukarıdaki tüm nedenlerden dolayı 22 yıldan beri yayınlanan Mimesis Tiyatro Çeviri/Araştırma Dergisi önemli bir misyona sahip. Tüm artıları ve eksileriyle yayın hayatına devam eden dergi, web yayıncılığı alanında da önemli bir boşluğu dolduracak gibi gözüküyor.

Derginin web portalında düzenli yazı yazacak bir kişi olarak, ilk yazımda biraz olsun kendi serüvenimden de bahsetmek istiyorum. 1993-1994 yılında Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nda başladığım tiyatro faaliyetlerine aralıksız olarak 15 yıldan beri devam ediyorum. Başlangıçta bir tür alternatif sosyalleşme, kendimi keşfetme amacıyla başladığım tiyatro uğraşım, giderek hayatımı yönlendiren, geleceğimi değiştiren bir noktaya geldi. BÜO’nun kelimenin gerçek anlamında yaşayan bir tiyatro okulu olması, sanat üretimine dair algılarımı süreç içinde oldukça değiştirdi. Örneğin bir mühendisin, bir işletmecinin, bir öğretmenin ya da bir bankacının da tiyatroyla aktif bir şekilde ilgilenebileceğine canlı tanıklık ettim. Ya da okuduğunuz bölüm her ne olursa olsun tiyatroyu asıl mesleğiniz olarak seçebileceğiniz, ancak bu yolda bazı karşılaşmalar yaşamanız gerektiği tüm çıplaklığıyla önümüzdeydi.

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nü bitirdikten ve BGST’ye geçtikten sonra mesleki tercihimi tiyatrocu olma yönünde değiştirdim. Daha sonrasında hayata dair yaptığım tercihler, estetik eğilimlerim ve sanatsal yeteneklerim nedeniyle tiyatro ve drama eğitimciliği hayatımın önemli bir parçası haline geldi. Bu arada İstanbul Kültür Üniversitesi Rejisörlük Yüksek Lisans Programını bitirdim ve şu anda da Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro bölümünde “Tiyatro Kuram, Dramaturgi ve Eleştiri” programında doktora öğrencisiyim. Aynı zamanda BGST Tiyatro Birimi’nde, yani Tiyatro Boğaziçi’nde, tiyatral faaliyetlerimi sürdürüyorum.

Mimesis dergisinin 11.sayısından beri düzenli olarak yazı üretmeye çalışıyorum. Bugüne kadar www.bgst.org ve www.iatp-web.org sitelerinde değişik konulara değinen yazılarım yayınlandı. Bu sayfada ise düzenli olarak yazmayı planladığım konular ise şu şekildedir:

* Tiyatro ve drama etkinlikleri üzerine haber-yorum yazıları
* Çocuklarla ve gençlerle yapılan tiyatro ve drama faaliyetlerinde yöntem ve çalışma teknikleri üzerine analizler
* Sanat ve eğitim ilişkisi üzerine yazı ve söyleşiler
* Teatrallik, tiyatro-antropoloji ilişkisi, tiyatroda yönetmenin ve oyuncunun pozisyonu vs. konular hakkında akademi düzeyinde yaptığım okuma notları

Mimesis’in web sayfasının açılışında emeği geçen herkese teşekkür ediyor ve bu uzun yolculukta çok değerli yol arkadaşlarımın, tiyatrocu dostlarımızın, hocalarımızın ve öğrencilerimizin desteğini ve katkısını talep ediyorum.

Hayatımızdan oyun, drama ve tiyatro eksik olmasın.

1 Şubat 2010 Pazartesi

DİKKAT RANT VAR! (16.11.2009)

Türkiye Tiyatrolar Buluşması Ankara Buluşması’nın örgütlenme sürecinde sevgili Ceren Arzu Okur’un başlattığı girişimle, Çocuk ve Gençlik Tiyatroları konusunda bir toplantı organize edilmesi kararlaştırıldı. 21 Kasım Cumartesi günü TAKSAV toplantı salonunda saat 9.30-12.30 arasında yapılacak olan toplantıda alana dair sorunlar ve çözüm önerileri tartışılacak. Aşağıdaki yazı alandaki tartışmalara katkı sunmak amacıyla yazılmıştır.

Çocuk tiyatrosu yapan bir kişiye “niçin çocuk tiyatrosu yapıyorsun denildiğinde?” verilen cevapların büyük bir bölümü ekonomik merkezlidir. Çünkü Türkiye gibi 20 milyona yakın çocuk ve genç nüfusun olduğu bir coğrafyada tarihsel olarak çocuk tiyatrosu alanı “kolay para” kazanılan bir sektör olarak yapılanmıştır. Çocuk tiyatrosu alanı, aydın sorumluluğun en az devreye girdiği ve en büyük mağduriyetlerin yaşandığı alanlardan bir tanesidir. ASSİTEJ Türkiye Merkezi Başkanı sayın Doç. Dr Tülin Sağlam’ın da vurguladığı gibi mağduriyet iki yönlüdür:

a) Çocuk hangi oyuna gideceğine dair tercihte bulunamaz.
b) Çocuk özgür tercihini yapmadan gittiği oyunu izlemek mecburiyetindedir.
“Oyunları nasılsa çocuklar izleyecek ve bir yaptırım güçleri yok?”, “nasılsa bu alanda çok fazla da denetim yok?”, “bu alanda istediğim gibi at oynatırım” şeklinde özetleyebileceğim egemen trend, benim görüşüme göre karşılıklı çıkar ilişkilerinin belirlediği bir ortamda örgütlenmektedir. 

Türkiye’de çocuk tiyatroları söz konusu olduğunda yaşanan en büyük tartışma “korsan tiyatro” olgusu ve “denetimsizlik” meselesidir. 1990’lı yıllar sonrası televizyona ve medyaya endeksli bir kültürel yaşamın şekillendiği bir süreçten geçilmiştir. Eğlence endüstrisine dâhil olamayan birçok tiyatrocu, 2001 krizinden sonraki işsizliğin de etkisiyle, denetimsizlik ve boşluktan yararlanıp çocuk tiyatrosu sektörüne yönelmiştir. Çocuk ve gençlik tiyatrosu alanında sektörel anlamda bir boşluk ve bir rant alanı ortaya çıkmaktadır. Bir tür kayıt dışı ekonomi olarak yapılan bu alanda sayıları ülke genelinde 1000’leri aşan “korsan” topluluk olduğu iddia edilmektedir. Bu tür “korsan” toplulukların yasaklanması gerektiğini iddia eden görüşe göre, “korsan” topluluklar estetik seviyesi düşük oyunlar oynamakta, günde en az beş altı oyun oynayarak performans seviyesini düşürmekte ve mesleki etik kuralları ihlal etmektedirler.

Ancak “korsan” tiyatro meselesini sadece denetimsizlik olarak değerlendirmek olayın ekonomik rant boyutunu inkar etmemize yol açar. Peki, neden denetimsizlik var? Bence okul idarecilerinin ve okul aile birliklerinin de işin içinde olduğu yolsuzlukların deşifre edilmesi de gerekmektedir. ‘Korsan tiyatro’ olgusu, sadece ‘suçlular’ öne atılarak temizlenecek bir mesele değildir. Türkiye’de özelikle folklor ve okul tiyatrosu alanında, farklı dünya görüşlerinden birçok okul idarecisinin bu rant işinin içinde olması yozlaşmanın boyutunu gözler önüne sermektedir. Geçmiş yıllarda yayınlanan bildirilerde, olayın bu boyutu pek vurgulanmamaktadır. Bu bana kalırsa önemli bir ihmaldir. Okullar, özelde devlet okulları, sıcak para toplamak için çocuk tiyatrolarını araçsallaştırmaktadır. Tiyatrolar da denetimsiz ortamın nimetlerinden yararlanmak için ve geçim dertleri nedeniyle bu eşitliksiz ilişkiye razı olmaktadır. Şöyle ki, rant oluşması için niteliksiz, iddiasız ve en temelde “toplanan paranın aşağı yukarı %20’sini” kabul edebilecek tiyatro toplukları olması gerekir. Kaliteli, hayata dair bir sözü olan ve pazarlık oranını yüksek tutan tiyatro grupları, bu noktada rantçıların işine gelmemektedir. Dolayısıyla tüm sistem rant dağıtımının belirlediği bir evrende şekillenir. Tiyatrocular adına yapılan ciddi hata baştan sakat kurulmuş ve ilkesiz bir varoluşu beraberinde getiren bu sisteme razı olunmasıdır. Değişmesi gereken ranta dayalı çocuk tiyatrosu alanıdır.

Ne yapmalı?
1) Deşifrasyon: Hem okul idarecileri nezninde, hem de çocuk tiyatrolarının da işin içinde olduğu kirli ilişkilerin açığa çıkarılması noktasında bir temiz eller operasyonuna ihtiyaç vardır. Sorunun sadece korsan tiyatrolardan kaynaklandığı tezi tartışmaya açılmalıdır. Ayrıca korsan tanımlamasının şüpheli bir tanımlama olduğu unutulmamalıdır. Kime göre korsan? Devletçi ve bürokratik yasaklayıcı yaklaşım reddedilmelidir. 

2) Eğitim: Türkiye’deki bölgesel çapta tiyatro turnesi yapılan okulların idareci ve öğretmenlerine oyun, drama ve çocuk tiyatrosu konusunda bilgilendirme yapılmalıdır. Aydın sorumluluğuna sahip tiyatroculardan bir heyet oluşturulmalı ve kamuoyuna dönük bilgilendirici yazılar yazılmalı ve televizyon programlarına çıkılmalıdır. 

3) Mali hukuk: Çocuk ve gençlik tiyatrosunun sıcak para toplanması için araçsallaştırılması baştan reddedilmeli ve tiyatro sanatçıları adında ilkeli bir mali ilişki hukuku kurulmalıdır. ASSİTEJ bünyesinde deneyim sahibi olan bazı topluluklardan bu konuda yardım alınmalıdır. 

4) Topluluklar arası rekabete dayalı ve “alan kapama” stratejisi yerine, destek ve dayanışma ilişkisi inşa edilmelidir. 

5) Velilerin yolunacak kaz olarak görülmesi anlayışı değiştirilmelidir. 

6) Çocukların zorunlu olarak değil gönüllülük esasına göre oyunların izlemesi sağlanmalıdır. Bir çocuğu ite kaka oyuna sokmak, düdükle ya da bağırarak susturmaya çalışmak tiyatro sevgisini ciddi anlamda azaltan ve uzun vadede seyircinin tiyatrodan soğumasına neden olan hatalı bir davranıştır. 

7) Çocuk gözünden oyunların eleştirilmesi için eğitimciler yol göstericilik yapmalıdır. Edebiyat ve Türkçe dersleri bağlamında oyunlarla ilgili eleştiri ve görüşleri içeren kompozisyon yazılması sağlanmalıdır.